Memleket isterim

MDN İstanbul

Memleket isterim,
Gök mavi, dal yeşil, tarla
sarı olsun,
Kuşların çiçeklerin diyarı
olsun,

* * *

Gel de katılma Cahit Sıtkı’ya,
Ancak günümüzde;
Göğün mavisi, dalın yeşili, tarlanın sarısı aldatmasın sizi,
Dile gelse idi, gök, dal ve tarla;
Gemiler geçer İstanbul Boğazı’ndan,
Dolaşır insanlar sahilde, Boğaz havası alabilmek,
İçlerine oksijenin en temizini çekmek için,
Bilmezler ki, Boğaz’dan geçen ve iki sahil arasında çalışan gemilerin motorlarının gaz olarak atmosfere bıraktıklarını,
Bilmezler ki; atmosfere salınan egzoz gazının içeriklerini,
Ve elbette bilemezler bu baca gazının yağmur olarak dönüp tepelerine yağdırdıkları asitleri…
Demezler miydi?
Bakmayın siz göğün mavi olduğuna, aldatmasın sizi,
O mavi gök, hüzünle bakmaktadır yer küreye,
Oluştukları su damlacıklarının içine sülfür dioksit ve nitrojen karışmıştır egzoz gazlarından,
İlk yağmurda sülfürik asit ve nitrik asit olarak yağacaktır yer küreye,
Ve insanlar, yapraklar, tarlalar alacaklardır nasibini,
Ve ilginç olan da nedir biliyor musunuz?
Farkında olmayan sadece insan oğludur bu ülkenin sahillerinde yaşayan,
Yapraklar sararmaya başlar yazın ortasında,
Toprak ölmeye, göller kurumaya…

İnsanlarımız ne mi yapar?
Boğaz’da temiz olduğunu sandığı havayı teneffüs etmeye ve gazetesini okumaya devam eder, hafta sonları Bebek sahilinde…
Çok şükür ki, dünyanın bütün insanları bu ülkede yaşamıyor,
Tepesine, toprağına, denizine, gölüne yağan asit yağmurunun farkındadır gelişmiş ülke insanları,
İşte, tam da bu nedenle yasaklamışlardır asit yağmuruna neden olan petrol türevlerinin içeriğinde bulunan sülfürü yok etmeden, gemilerin kara sularına girmelerini…

* * *

İçeriğinde sülfür oranı binde beşten fazla ise bu enerji kaynağını kullanamazsın (bu oran ABD’ de 2015 yılından itibaren binde birdir) ya da bu sülfürü yok etmeden Kuzey Avrupa’nın tamamına, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve 2020 yılından sonra tüm dünya denizlerinde gemi ile ticaret yapamazsın demişlerdir.
İstanbul Boğazı ile ilgili hangi seminere, çalıştaya katılsam, konular seyir riskleri, bu risklerin doğurabileceği deniz tehlikeleri ve oluşabilecek deniz kazası boyutunda ele alınmıştır.

“Boğaz’da bir deniz kazasıolur ise ne olur?”
‘Ne olacak; elinin körü olur,’ diyesim geçer hep içimden, derhal bir kriz masası oluşturulur, kravatlı ve gayet ciddi devlet büyüklerimiz, yanına aldığı bir kaç teknokrat ile uzatılan mikrofonlara gayet ciddi açıklamalar yapar. Bu açıklamaları aslında kendisi de yetersiz bulmaktadır ancak 80 milyona bir şeyler söylemek zorundadır. Efendim 50 bin grostonluk X gemisi (groston?), inert gaza haiz Y tankeri ile (inertgaz?) ABC mevkiinde (Anadolu’da pek de bilinir ya bu bölge) çarpışmak sureti ile diye başlayan bir açıklama ve “Boğazlar su yolu ise, elbette çatışma da doğaldır” diye insanların yüreklerine su serpen bitiş cümlesi.

Allah başımızdan sizi eksik etmesin, ama?
Biz her gün ölüyoruz tepemize yağan asit yağmurlarından, sadece biz değil doğa da ölüyor, umurumuzda mı? Zaten HES adlı kiralık katil tarafından doğa her gün öldürülüyor da diyebilirsiniz. Ama demeyin dostlar, gelin geleceğe yeşil bir dünya bırakmak için doğru olanları savunalım.
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından, gemilerin baca gazı kaynaklı sülfür gazı salınımına sınırlama getirirken, Çanakkale Boğazı’ndan girip, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’nı geçerek Karadeniz’e çıkan -ya da tam tersi- ve 164 deniz mili kateden bir geminin baca gazı olarak atmosfere saldığı sülfürün bu bölgelerde yaşayan yaklaşık 20 milyon insan, toprak ve göller üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldü mü? İstanbul Boğazı’ndan her yıl geçen yaklaşık 50 bin geminin bir yıl içerisinde baca gazı sülfür salınımı ile çevreye verdiği zarar araştırıldı mı? 2020 yılından sonra Akdeniz ülkelerinin almış oldukları sülfür emisyonunun sınırlandırılması ile ilgili olarak kendi ülkemiz adına bir çalışma yapıldı mı? Böyle bir çalışma var ise kontrolleri yapılıyor mu?
Marmara Bölgesi ve İstanbul’da yaşayan her bir İstanbullunun sorması gereken sorular değil mi?
“İstanbul’da, İstanbullu mu kaldı?” diyeceksiniz ama demeyin, bir an için insan olduğunuzu düşünün ve demeyin, sorun, araştırın, eloğlu neden sülfüre karşı önlem alırken biz onları seyrediyoruz? Neden biz böyle bir karar uygulamaya koymuyoruz? Birkaç milyon insanımız öldükten, toprağımız zehirlendikten, göllerimiz kuruduktan, denizde canlı kalmadıktan sonra mı farkına varacağız?
Egzoz gazlarından atmosfere karışan sülfür ve azot neden önemli, neden gelişmiş ülkeler bu kadar bu konunun üzerinde duruyorlar, kısaca özetleyelim; gemilerin ve elbette kara taşıtlarının fosil yakıtlardan enerji elde etme sürecinde oluşan egzoz gazlarının içerisinde karbondioksit (CO2), sülfürdioksit (SO2) ve azot oksitler ( NOx) bulunur .
Karbondioksit, küresel ısınmanın yegâne nedenidir, ancak ayrı bir inceleme konusu olduğundan burada asit yağmurlarının nedenlerine kısaca değineceğim.
İşte, egzoz gazlarının içinde bulunan sülfür dioksit, atmosfere yükseldiğinde sülfat iyonları formunu alır, daha sonra havada hidrojen atomları ile sülfürik asidi oluştururlar ve sülfürik asit olarak dünyamıza geri dönerler.
Azot oksitler de (NOx) asit yağışlarının en önemli elemanlarındandır. Sülfür dioksit gibi azot oksitler de atmosferde yükselerek bulutlarda nitrik asit formuna dönüşürler.
Sülfür bileşenlerinin yağış suyunun asitleşmesindeki payı 2/3’dür, 1/3 oranında ise azot bileşenler sorumludur. Bu kadar kimya dersi yeter.
Yani, konumuz gemi olduğuna göre, hidrokarbon yakıt kullanan bir geminin bacasından atmosfere salınan egzoz gazları, o çevreye asit yağmuru olarak geri dönmektedir.
İşte, gelişmiş ülkelerin günümüzde kısmen, 2020 yılından itibaren dünya denizlerinin tamamını kapsayacak sülfür emisyonlu yakıtları yasaklamasının ana nedeni, baca gazları nedeniyle oluşacak ‘Asit Yağmurları’dır.
Batı önce uygulasın, biz bir görelim, belki gelecekte düşünürüz ruh halinden kurtulun dostlar, bir defa olsun bu konuda Batı ile birlikte düşünün ve hareket edin, çok geç kalıyoruz. Karbon emisyonu ve asit yağmurları ile gelişen, dünyanın olumsuz durumuna ilişkin soruların bir cevabı var mı? Evet var hem de bir şarkıda; 1962 yılında, Bob Dylan henüz 21 yaşındayken unutulmaz eseri “Blowin’ in the Wind”i besteledi ve dedi ki: “Sorduğumuz soruların cevabı; rüzgârda, esen rüzgârda… Birçok insan cevabı bildiğini söylüyor. Ben inanmıyorum. Israrla diyorum ki; cevabı, esen rüzgârda… Cevap, rüzgârda havalanan bir kağıt parçasında yazılı… Rüzgâr dindiğinde elimize alıp, okuyabileceğimiz ama nedense okuyup görmeye bir türlü yanaşamadığımız bir kağıt parçasında yazılı cevap…
…..Bakmaya, görmeye yanaşmayanlar, cevap ortadayken başlarını çevirenler; yanlışları, haksızlıkları görüp görmezden gelenler, en büyük suçlulardır bence… Ben henüz 21 yaşındayım ve çok fazla yanlış olduğunu görüyorum. Sizler benden daha akıllı ve deneyimlisiniz oysa…”

* * *

Memleket isterim,
Yaşamak, sevmek gibi
gönülden olsun,
Olursa bir şikayet ölümden
olsun.

*Bu yazı, gazeteci, doğa dostu Bekir Coşkun’a ithaf edilmiştir.

Bunu Paylaşın