Türkiye’nin savunma sanayii temsilcileri Deniz Sistemleri Semineri’nde bir araya geldi

Deniz Mehmet Irak

dmehmetirak@marinedealnews.com

ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı iki günlük programda deniz harp sistemlerinden milli denizaltıya, geleceğin donanmasının nasıl olması gerektiğine kadar çeşitli konu başlıkları masaya yatırıldı

Bu yıl sekizincisi düzenlenen Deniz Sistemleri Semineri, 16-17 Ekim tarihlerinde Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ) Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Türkiye’nin Deniz Kuvvetleri ve Savunma Sanayinin önde gelen temsilcilerini bir araya getiren iki günlük programda deniz harp sistemlerinden milli denizaltıya, çeşitli konu başlıkları masaya yatırıldı.
AFCEA, ODTÜ-BİLTİR, TSS Haber Grubu ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın desteği ile gerçekleştirilen etkinlikte ASELSAN, TAİS, Borusan, HAVELSAN, Meteksan, Rolls Royce, Atılım Üniversitesi ve STM gibi kurum ve kuruluşlardan temsilciler iki gün boyunca çok sayıda sunum yaptı.
Seminer boyunca yer verilen sunum konuları arasında, deniz elektro-optik sistem çözümleri, Deniz Elektronik Harp (EH) sistemleri, elektrikli platformlar için milli çekiş sistemi çözümleri ve uydu haberleşme sistemleri, “Sanayi 4.0 Devrimi,” savaş yönetim sistem donanımlarının yerli tasarım ve üretimleri, milli denizaltı için yatırımlar, gelişmiş deniz harp sistemleri için yeni nesil radarlar, MİLGEM sonarı, yeni nesil fiber optik sonar çözümleri, stratejik tesis güvenliği ve denizaltı gemilerinde yaşam destek sistemleri yer aldı.
Organizatörler Dr. Dinçer Bayer ve E.Y. Müh. Kd. Alb. A. Zafer Betoner’in açılış konuşmalarının ardından, ilk gün sırasıyla Savunma Sanayi Müsteşarlığı’ndan Deniz Araçları Daire Başkanı Alper Köse, Milli Savunma Bakanlığı Tersaneler Genel Müdür Yardımcısı Tuğamiral Mehmet Sarı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Teknik Komutanı Tümamiral Ahmet Çakır ve Savunma Sanayi Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Demir birer konuşma yaptılar. Birinci gün ayrıca HAVELSAN Genel Müdürü Ahmet Hamdi Atalay da bir sunum yaptı.

İhracat ‘olmazsa olmaz’
Savunma Sanayi Müsteşarı Demir, konuşmasında savunma sanayinin deniz araçları sektöründe önemli ilerlemeler sağladığına değindi. İhracat konusunda deniz platformlarında önemli adımlar atmak durumunda olduklarını vurgulayan müsteşar, bu konudaki en önemli kalemi botların oluşturduğunu belirtti.
MİLGEM Platformu’nu çeşitli pazarlarda gündeme getirdiklerini, ancak MİLGEM’in ihracatı söz konusu olduğunda bunu yapacak bir adres gösteremediklerini dile getiren Demir, “Denizcilikte önde gelen, ihracat dediğimizde ‘amiral gemisi budur’ diyeceğimiz bir kuruluşa ihtiyacımız var,” diye konuştu.
Demir sözlerine şöyle devam etti: “Bir düzenleyici görevi görmemiz gerektiğini biliyoruz. Zararlı ve rekabeti öldürücü yerine teşvik edici, sinerji doğurucu bir yaklaşımı hakim kılmak istiyoruz. Firmalarımızın belli organizasyonlar altında bir araya gelerek amiral gemisine dönüşecek bir yapıya zemin hazırlamaları gerektiğine inanıyoruz.”
Savunma sanayindeki maliyetler konusunda ise Demir, şunları söyledi: “Savunma sanayisini desteklemek adına maliyetler konusunda çok da hasis olmadık. Yerli ve milli ürünlere yönelik olarak şirketleri bu konuda destekledik. Maliyet analizine çok daha hassas yaklaşacağız. Milli sistemler geliştirirken maliyet-etkin ve sürdürülebilir olmalarını sağlamak da önemli. Olmazsa olmaz [kalem] ihracat kalemidir. İhracatı belli ölçüde gerçekleştiremezsek hem kendi sistemlerimizi daha fazlaya mâl ederiz hem de sürdürülebilir olmaktan çıkar. Kaynaklar kısıtlı, ama ülke güvenliği, savunma söz konusu olduğunda bu ülke kaynaklarını seferber eder. Yeter ki biz doğru projeleri doğru şekilde ortaya koyalım.”

Dünya standartlarında
özgün milli üretim

Tümamiral Ahmet Çakır ise konuşmasında Türkiye’nin savunma sanayinde son 10-15 yılda gerçekleşen atılımlara vurgu yaparak, şunları söyledi: “2004 yılında başlatılan MİLGEM Projesi, projenin ilk gemisi olan TCG Heybeliada’nın tüm testlerden tam performansta geçerek 2011 yılında hizmete girmesi ile beklentilerin üzerinde bir başarı ile gerçekleşti. TCG Heybeliada’nın ve ardından 2013 yılında hizmete giren TCG Büyükada’nın katıldıkları tatbikatlardaki üstün başarısı sadece milli kaynaklarda değil, uluslararası kaynaklarda da, ilk defa bir Türk ürününü dergi kapaklarına taşıyacak seviyede yankı uyandırdı.”
Türkiye’nin özel sektör tersanelerinde yapılan karakol botları, amfibi gemiler ve kurtarma gemilerinin testlerinin başarıyla tamamlanarak hizmete girdiğinin altını çizen Çakır, başta stratejik öneme sahip Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi (LHD) olmak üzere diğer projelerde de erişilen başarı seviyesinin artırılarak sürdürülmesinin en temel hedefleri olduğunu belirtti.
“Sadece gemi dizaynı ve inşaası alanında değil, gemiyi oluşturan alt sistemlerin önemli bölümünde de dünya standartlarında ve özgün milli ürünler, büyük bir başarı ile geliştirildi,” diyen Çakır, sözlerine şöyle devam etti: “TCG Heybeliada ve TCG Büyükada’nın teslim edildikleri yıllarda, sensör teknolojilerinde önemli gelişmeler elde ettik ama silah teknolojilerinde hâlâ yetersiziz derken, özellikle güdümlü mermi teknolojilerindeki çok önemli atılımlarla dünyadaki örnekleri ile aynı ayarda ve belki de daha da üstün teknolojiye sahip silahların üretimi artık hayal olmaktan çıkmış, [veya] çıkmak üzeredir. Aslında çok gecikmiş olan bu atılımların son dönemde bu denli kısa zamanda gerçekleşmesi, ülkemizdeki potansiyelin de en önemli göstergesidir.”
Türkiye’nin artık gemi dizayn ve entegrasyonunda dışa bağımlı olmadığına vurgu yapan Çakır, silah elektronik sistemlerinin yanı sıra platform sistemlerinde de Türkiye’nin ortaya koyduğu ürünlerin, sahip oldukları yüksek standartlarla tercih edilen konuma geldiklerini ifade etti.
Çakır sözlerine şöyle devam etti: “Sonar teknolojilerinde kritik eşikler aşılmış, firmalarımız artık ileri teknoloji ürünleri üretme hedefinde yol almaktalar. […] Güdümlü mermi konusunda gelinen durum ve kısa zamanda ulaşmaya çalıştığımız hedefler, ülkemizin bu alanda da uluslarası piyasalarda lider ülkelerden biri olacağını müjdelemektedir.”
Çakır, Türk firmalarının artık yabancı ülkeler için askeri gemi dizayn ve inşa etmekte olduğuna, yabancı ülkelerin mevcut platformlarında uluslararası devlere rağmen modernizasyon ihalelerini kazanmakta olduğuna, ve yeni ihalelerin en önemli adayları olarak uluslararası piyasada yerlerini almakta olduklarına dikkat çekti.
Rekabet konusuna da değinen Çakır, şunları söyledi: “En temel sıkıntılarımızdan biri kısıtlı kaynaklarımız olmasına karşın aynı alanda çok sayıda firmanın çalıştığını, firmaların birbirlerini ihmal ve hatta imha ettiğine üzülerek şahit olmaktayız. Neredeyse tüm sektörlerde birleşme ve satın almaların yaşandığı çağımızın rekabet ortamı, Ar-Ge, teknoloji, üretim, pazarlama, finans ve insan kaynaklarının ulusal boyutların ötesinde dünya ölçeğinde planlanmasını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından sektörün bu anlamda yönlendirilmesi ve biçimlendirilmesinin önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.”
Milli sistemlerin devamlılığını sağlamak için, küçük maliyet kaygılarından kurtulup, özel sektörde inşa edilen gemilerde yerli ürünlerin kullanım yüzdesinin arttırılmasının amaçlanması gerektiğini belirten Çakır, üreticilerin de fiyat konusunda dengeli olmasının bu amacın gerçekleşmesinde önemli faktörlerden biri olacağının altını çizdi.
Sensörler, silahlar gibi belirlenecek temel alanlarda geleceğe dönük yol haritasının oluşturulmasının önem arz ettiğini belirten Çakır, “Bu kapsamda, komuta kontrol sistemleri, elektronik harp sistemleri dahil en az 15-20 yıllık vizyonla hareket etmeli, bu temel vizyonda sınırlı kaynaklarımızı etkin kullanmalı, buna göre geliştirme süreçlerimizi yönetmeli ve başarmalıyız,” dedi. Standardizasyonun bu amaçların gerçekleştirilmesinde kilit önemde olduğunu da belirten Çakır, “Özellikle milli olması zorunlu ve kritik teknolojilerde, milli yeterliliğimizi artırmak en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır,” dedi.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın özel sektör tersanelerinde askeri projelerin gerçekleştirilmesi sürecine destek vermeye devam edeceğinin de altını çizen Çakır, “Bu topyekün bir kalkınma projesidir ve bu projede şu ana kadar gerçekten çok başarılı adımlar attık. Milli sistemlerimizin en kısa zamanda dünya donanmalarında ve ordularında tercih edilen sistemler olması en temel dileğimizdir,” dedi.

21. yüzyılda Cumhuriyet Donanması
Piri Reis ve Yıldız Teknik üniversitelerinin de katıldığı seminerin bir diğer dikkat çekici konusu, ikinci günün programında yer alan, Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) Direktörü E. Tümamiral Cem Gürdeniz’in “21’inci Yüzyılda Nasıl Bir Donanma” başlıklı sunumuydu.
“Cumhuriyet Donanması soğuk savaş sonrası Mavi Vatan’dan, yani deniz yetki alanlarımızdan, açık denizlere doğru dönüşü olmayan stratejik bir yönelişe geçmiştir,” diyen Gürdeniz, küreselleşme sürecinin yarattığı etkileşim ve Türk ekonomisinin G-20 üyeliğini sağlayacak çapta büyümesinin, donanmanın ilgi alanını Hint ve Atlas okyanuslarına kadar genişlettiğini ifade etti.
21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde jeopolitik çekim merkezinin artık Avrasya olduğunu ve Çin’in yükselişinin buradaki en önemli etken olduğunu belirten Gürdeniz, Türkiye’nin bu bölgede önemli bir yeri olduğunun altını çizerek, “Unutmayalım ki, Türk dünyasında en gelişmiş denizci gelenek ve birikim şüphesiz Türkiye’ye aittir,” dedi.
Dünya güç dengelerinde yaşanan tektonik değişimlere de dikkat çeken Gürdeniz, Türkiye’nin son dönemde Avrasya ekseninde önemli iş birliği fırsatları yakaladığını belirterek, şunları ekledi: “Rusya ile ekonomik alanın yanı sıra savunma iş birliği de sürerken Çin ile ‘Tek Kuşak-Tek Yol Projesi’ başta olmak üzere büyük çaplı karşılıklı destek ve iş birliği projeleri devam etmektedir. Söz konusu yeni durum, donanmanın varlık periferisini Ege, Karadeniz ve Akdeniz’in dışında, başta Hint Okyanusu olmak üzere özellikle Türk dünyasındaki dost ve müttefiklerimize, Türk deniz ticaretine, uzak deniz balıkçılığımıza, ve deniz çıkarlarımıza tehdit veya risklerin oluşacağı her yere taşıma aşamasına gelmiştir.”
Donanmanın gelecekte de kısa ve uzun süreli konvansiyonel savaş, caydırarak politik hedeflere erişim, gambot diplomasisi, kriz yönetimi, sınırlı güç kullanımı, insanı yardım, ve barışa destek harekatlarına iştirak görevlerini icra ederek ulusal gücün en esnek ve ekonomik güç araçlarından biri olmaya devam edeceğini belirten Gürdeniz, Cumhuriyet Donanması’nın gerektiğinde yakın ve uzak alanlara güç intikal ettirebilmesi yaklaşımının hegemonik bir yaklaşım olarak görülmemesi gerektiğini sözlerine ekledi. Gürdeniz, “Donanmanın bu çerçevede TCG Anadolu ile başlayacak hafif uçak gemisi kullanımına geçişi önem arz etmektedir. Gelecekte insansız silahlı hava araçlarının geliştirilerek TCG Anadolu güvertesinden ateş gücü intikalinde kullanılması da gerekli görülmektedir. Ayrıca 2021’de Anadolu hizmete girdiğinde yeni bir deniz-hava kuvvet yapılanması gerekli olacaktır. Bu çerçevede Hava Kuvvetleri ile müşterek bakım-onarım ve pilot eğitimi öne çıkan alanlardır,” dedi.
Donanmanın 21’inci yüzyıl kuvvet yapısında öne çıkan unsurlar ile açık deniz stratejisinin dikte ettiği kuvvet yapısını da özetleyen Gürdeniz, Cumhuriyet Donanması’nın ülkenin ekonomik çıkarları, uluslararası bağlantı ve yükümlülükleri paralelinde açık denizlere yönelik bir kuvvet olduğunun altını çizdi.
“Konvansiyonel tehditlere karşı yetenek geliştirmenin yanı sıra özellikle 11 Eylül sonrası öne çıkan ve günümüzde hegemonyanın da baskı aracı olarak kullandığı asimetrik risk ve tehditlere cevap verebilecek yeteneklerin geliştirilmesine devam edilmelidir,” diyen Gürdeniz, asimetrik tehdide karşı mevcut ateşli silahların yanı sıra elektromanyetik etki yaratacak silahlar gibi sistemlerin de geliştirilmesi gereğine işaret etti.
Gürdeniz, sözlerine şöyle devam etti: “Deniz silah, sensör ve komuta-kontrol sistemlerinde, ar-ge faaliyetlerinde, Cumhuriyet Donanması’nın öncülüğü her zaman olduğu gibi devam etmelidir. Bu faaliyetlerde ulusal katkı payının azami olduğu savaş yönetim sistemlerinin, insansız araçlar ve silah sistemlerinin geliştirilmesi hedeflenmelidir. Diğer taraftan, donanmanın özellikle özgün denizaltı inşa projeleriyle, marjinal faydası yüksek ve kuvvet çarpanı özelliği taşıyan insansız su üstü ve su altı araçlarının geliştirilmesi gibi seçilmiş yetenek alanlarına yönelmesi kaçınılmaz olacaktır. […] Günümüzde en gelişmiş deniz kuvvetleri dahi su altı ortamını kullanan denizaltı ve mayın silahı gibi tehditlere karşı yetersiz kalmaktadır. Bugün de dünyanın en güçlü donanmasının en korktuğu tehdit denizaltılardır.”
Nükleer hücum denizaltısına sahip olmanın Türkiye Cumhuriyeti’nin 21’inci yüzyıldaki makro hedefleri arasında olması gerektiğini belirten Gürdeniz, su altında sürü konseptli savaş sistemleri ve modern batarya teknolojilerinin geliştirilmesi gerektiğini söyleyerek, güdümlü mermi ve torpido gibi silahların azami milli katkıyla geliştirilmesinin hedeflenmesi gerektiğinin de altını çizdi.
“Türkiye, denizaltılar dahil her tip savaş gemisini ulusal olanak ve yetenekler ile inşa etmelidir. Cumhuriyet Donanması’nın gücü ve yeteneği Türk Savunma Sanayi’nin yeteneğinin bir yansıması olacaktır,” diyen Gürdeniz, sözlerine şöyle devam etti:
“Askeri tersaneler ve onların kuruluşları Donanma’nın bakım ve onarım faaliyetlerini yerine getirmelidir. Diğer taraftan askeri tersanelerimiz özel uzmanlık ve kritik teknolojilere sahip olmayı gerektiren firkateyn, korvet, hücumbot, denizaltı gibi su üstü platformlarının prototip tasarım ve inşa faaliyetlerinde rehber kurum olmayı ve bu alanlarda özel sektöre know-how transferi yapmayı sürdürmelidir. Gelecek 17 yılda donanmaya çok sayıda gemi inşa edilecektir. Bunların 13’ünün Deniz Kuvvetleri, diğerlerinin sivil tersanelerde inşa edilecek olması önemli bir gelişmedir.
“Muharip sınıfların dizayn, entegrasyonu ve ilk geminin inşa sorunu Deniz Kuvvetleri’nde kalırken, geri kalan gemilerin sivil tersanelerde inşa edilmesi modelinin, Türkiye koşullarına en uygun olduğu yalın bir gerçektir.
“Deniz silahlanması ve donanım süreçlerinde kazanılacak yetenekleri siyaset ve ticaret üstü akademik, bilimsel kurumlar eşgüdümünde, ulusal mutabakatla planlayabilecek, karar vericilere önerilerde bulunabilecek bir düşünce kuruluşuna ihtiyaç vardır. Bu sürece devlet katkı sağlamalıdır.
“Donanmanın başarısı, üs ve limanlarda desteklenmesine bağlıdır. Bu nedenle üs ve limanlarımızın güvenliklerini artırırken Doğu Karadeniz, Kıbrıs ve İskenderun Körfezi’nde üs geliştirme dikkate alınmalıdır.
Türkiye, Avrasya’da jeopolitik bir aktördür. Böylesine kritik bir coğrafyada yaşamanın hem ödülünü hem de bedelini yaşamış, tarihi bir mirasa sahiptir. Gerek ödülünü alırken, gerekse bedelini öderken, belirleyici temel faktör daima Donanma, dolayısıyla jeopolitik periferisindeki denizlere hakimiyetinin derecesi olmuştur. Donanma olduğunda güven ve gönenç, donanma olmadığında çöküş ve işgaller yaşanmıştır. Anadolu’daki son Türk devletinin geleceği, tarihinde olduğu gibi denizlerdedir. 21’inci yüzyılda da denizlerde olacaktır. Yaşadığımız ve sonsuza dek yaşayacağımız coğrafyada deniz gücünde değil bir gerileme, duraksamaya dahi tahammülümüz yoktur.”

Milli kabiliyetleri dünya pazarına açma hedefi
Gürdeniz’in ardından kürsüye çıkan TAIS Shipyards İdari Koordinatörü Gökhan Bodur ise sunumunda TAIS’in kuruluş amacı, mevcut imkan ve kabiliyetleri, TAIS’i oluşturan tersanelerin sahip olduğu sertifikalar, bu tersaneler tarafından gerçekleştirilen projeler, devam etmekte olan projeler ve katılım sağladıkları uluslararası etkinliklere dair bilgiler verdi.
TAIS’in “Güçlü Türkiye için güçlü birlik” sloganı ile yola çıktığını belirten Bodur, sözlerine şöyle devam etti: “TAIS, ülkemizin sahip olduğu Türk gemi inşa sanayindeki milli kabiliyetleri dünya pazarına açabilmek için bir araya gelerek güçlerini birleştiren beş büyük tersanenin oluşturduğu ortak bir girişim grubudur. Savunma sanayii projelerinde ayrı ayrı ulaştığımız başarıların verdiği ivme ile bir araya gelerek Anadolu Tersanesi, İstanbul Tersanesi, Sedef Tersanesi, Sefine Tersanesi ve Selah Tersanesi işbirliği ile kurduğumuz TAIS, yerli ve mili üretim vizyonu ile hareket ederek, her geçen gün daha da büyüyen Türk savunma sanayine kendi kaynaklarıyla gelişen daha güçlü bir Türkiye için tecrübelerini birleştirerek dünyaca bilinen yerli bir marka ile yerli kullanımı ön planda tutan gemiler yapmayı ve sadece gemi inşa ederek değil, bu gemilerle ilgili tüm teçhizat ve sistemleri de yerli imkanları ile donatmayı hedeflemektedir.”
TAIS’i oluşturan beş büyük tersanede toplam 3.160 kişinin çalıştığını aktaran Bodur, bunların 874’ünün beyaz yakalı personel olduğunu, geri kalan 2.286 kişinin ise mavi yakalılardan oluştuğunu belirtti. Projeye bağlı olarak taşeron sistemiyle 3.000 ila 6.000 arasında kişiye ilave iş imkanı da sağlanabildiğini anlatan Bodur, tersanelerdeki kızak, yüzer havuz, kuru havuz, yarı ıslak havuz imkanları hakkında da detaylı bilgiler aktardı. Tersanelerin yılda yaklaşık 300.000 ton çelik işleme kapasitesine sahip olduğunu belirten Bodur, tersanelerin tasarım ve modernizasyon konusundaki kabiliyetleri konusunda da bilgiler verdi.
Bodur’un ardından, Savunma Sanayi Müsteşarlığı adına söz alan Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS) Daire Başkanlığı Savunma Sanayi Uzmanı İlteriş Mirzaoğlu kısa bir sunum yaptı. Sözlerinin başında MEBS Daire Başkanlığı’nın yapısı ve yürüttüğü işleri kısaca aktaran Mirzaoğlu, kurumun devam etmekte olan ve gerçekleşmiş projeleri hakkında detaylı bilgiler verdi.
Mirzaoğlu’nun ardından, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına, Araştırma Merkezi Komutanlığı (ARMERKOM) Elektronik Harp Grup Başkanı Yüksek Mühendis Albay Nilüfen Çotuk, “21’inci Yüzyılda Deniz Savaş Sistemleri Teknoloji Öngörüsü” başlıklı bir sunum yaptı. Konuşmasına ARMERKOM’un tarihçesi hakkında bilgi vererek başlayan Çotuk, 1960’lı ve 1970’li yıllardan itibaren Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın gerçekleştirdiği araştırma-geliştirme faaliyetleri de dahil olmak üzere ARMERKOM’un uzmanlık alanına giren alanlardaki ürün geliştirme ve uygulamalı araştırma faaliyetlerini anlattı. Bu faaliyetlerinde başta TÜBİTAK olmak üzere diğer araştırma kurumlarının ve üniversitelerin yaptığı temel araştırmaların kullanıldığını anlatan Çotuk, sunumunda deniz savaş sistemlerine yönelik teknoloji öngörüsünü farklı bakış açılarıyla birlikte ele aldı. Geleceğin “oyun değiştirici” teknolojilerinden de bahseden Çotuk, deniz savaş sistemlerine yönelik dünyadaki, Avrupa’daki ve ülkemizdeki bakış açılarını da özetleyerek katılımcılara genel bir perspektif sundu. Araştırmalarda, Avrupa’da özellikle insansız araçların “en önemli oyun değiştirici” olarak görüldüğünün ortaya çıktığını belirten Çotuk, Atmaca ve ÇAFRAD, ve Genesis ve Advent savaş yönetim sistemlerinden de bahsetti.
ASELSAN, HAVELSAN ve STM ana sponsorluğunda gerçekleşen seminerin sergi bölümündeki katılımcılar arasında Aktif Neser Elektronik, Altay, ANKAREF, AUGMEA, Berkin Mühendislik, DESİSTEK, FOTECH, GABYATEK, GRC Teknoloji, HOYTEK, MILSOFT, RST, ve TÜBİTAK MAM yer aldı.

Bunu Paylaşın
dmehmetirak@marinedealnews.com