Alp Kırıkkanat – Pasifik’teki gemi kazaları

MDN İstanbul

Son altı aydır, Pasifik Okyanusu’nda konuşlu Amerikan Pasifik Deniz Gücü’nün 7. Filo Komutanlığı’na bağlı bir kısım harp gemilerinin arka arkaya kazalarına şahit olmaktayız. 31 Ocak’ta USS Antietam’ın pervane arızası nedeniyle Japonya kıyılarında karaya oturması, 9 Mayıs’ta USS Champlain’in bir balıkçı gemisiyle çarpışması ve en son 17 Haziran ve 21 Ağustos tarihlerinde personel kaybının da yaşandığı USS Fitzgerald ve USS John S.Mccain’in sivil gemilerle çarpışması bütün dünyada şaşkınlık yarattı.    Eski ve yeni tüm denizci meslektaşlarım bilirler ki, denizde her şey olur. Ancak bu kadar teknolojik üstünlüğe sahip gemilerde bu kazaların art arda meydana gelmesi, doğal olarak, birçok soruları da beraberinde getirmektedir.
Gemilerde teknolojiye bağımlılık son dönemlerde artmakla birlikte, bahse konu bu kazalar ilk bakışta herkesin başına gelebilir gözükmektedir. Daha şimdiden siber saldırı senaryoları bir kısım batı basınında konu edilmeye başlandı. Siber saldırı da bir ihtimal olmakla birlikte, ABD Deniz Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamayla bu ihtimalin olmadığı belirtilmiştir.  Pasifik’teki bu kazaların kaza sonuç raporlarını görmeden bu konuda bir yorum yapmamak gerekir. Örneğin, USS Fitzgerald’in köprü üstü sancak kırlangıcı altına gelen 01 ve 0 (sıfır-ana güverte) güvertedeki bir kısım bölümlerin ve ACX Crystal isimli konteyner gemisinin iskele baş omuzluk baş kasara ve kasara altının yara aldığı açıkça görülmüştür. Bu yara mevkileri dikkate alındığında, aynı rotada yol alan iki gemiden birinin, “Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü” kapsamında, yetişen gemi kuralına uygun hareket etmediği ve ilk bakışta hatanın USS Fitzgerald’da olduğu söylenebilir. Bu örnek olay ve diğer kazalar için sorunun, belirli bir yaklaşma mesafesinden sonra, yetişen, yetişilen ya da çatışma rotasına girilen geminin oto plotta ısrar etmesi mi, personel hatası mı, makine arızası mı ya da bilinmeyen başka bir neden olduğu henüz belli değildir. Ancak şimdilik dillendirilmeyen bir husus var ki, o da 7. Filo ve diğer üst makamlarda olası bir komuta kontrol zafiyeti ihtimalidir. Kazaların sebepleri teknoloji bağımlılığı, personel zafiyeti ya da her ne olursa olsun, piramidin tepesindeki muhtemel kaos, aşağılara doğru değişik nedenlerle trajik sonuçlar olarak yansıyabilir. İlk kazadan itibaren filo ve bağlısı unsurlar hemen alarme olup, durumu toparlayabilirlerdi. Muhakkak ki konuya dair emirler verilmiştir. İlk kaza hitamında verilen emir ve uyarıların bir kısmının işe yaramadığı arka arkaya yaşanan diğer kazalardan belli olmaktadır. İlk bulgular, liderlik eksikliği, disiplinsizlik ve eğitimsizlik gibi görülmektedir. Ancak, bahse konu dört gemide de herkes aklını yitirmediğine göre, bu kazalardaki görünen nedenlerin, üst düzey sebepler kapsamında aşağıya yansıyan ve mesleki körlüklere kadar varabilecek sonuçlar olabileceği dikkate alınmalıdır. Diğer yandan bazı denizaltı gemilerinin komutanlarının değişik nedenlerle görevlerinden alındıkları da bilinmektedir.  Alt seviyede kötü sonuçlar alındığında, nedenlerini kimi zaman üst düzeyden arayarak başlamak gerekir.
Trump yönetiminin belirsizliği, Washington’daki üst düzey kişilerin sürekli istifaları kapsamında yaşanan yönetim zafiyetlerinin, Kuzey Kore ve Çin’in yer aldığı Pasifik Bölgesi’nde askeri makamlara ulaşan siyasi direktifleri nasıl etkilediğine, emirleri ne boyutta geçerli ve gerçekçi kıldığına ve hatta ne kadar ciddi bulunup bulunmadığına dair bir bilgi olmamakla birlikte, bu durumun filo üzerinde ilave bir stres yükü oluşturma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Belirsizlik ve stres hatalı kararlara neden olabilir. Gemilerin harekât tempolarının artmasının personel eğitimi ve gemi onarım sürelerinin kısaltılmasına, geciktirilmesine ya da iptal edilmesine sebebiyet verdiği belirtilmektedir.  Eğitimlerin gemilerde verilmeye çalışıldığı ve gemi onarımlarının arıza, tadilat ya da kaza gibi nedenlerle, zorunlu hallerde yapıldığı ifade edilmektedir. Anlaşılan o ki, görevler çok yoğun ve harekât temposu geçmiş dönemlere nazaran daha da artmış durumdadır. 2014 ABD Sayıştayı raporunda gemide bir personelin günde ortalama 15,4 saat çalıştığı belirtilmektedir. Bu süre deniz harekat görevleri için tespit edilmiş ise, gemide görevli bir denizci için gayet normal bir süre. Üç yıl içinde bu süre artmış da olabilir. ABD Sayıştayı’nın Haziran 2017 raporunda ise, Pasifik Filosu’ndaki gemilerde çalışan personelin eğitim sertifikasyonlarının yüzde 37’sinin sürelerinin dolduğu, bu gemilerin 24 aylık bir çevrim içinde Pasifik’te kaldığı, sekiz ayının bakım, 16 ayının ise görevde geçtiği, ancak eğitime zaman ayrılmadığı bildirilmiştir. Donanma Harekât Başkan Vekili Bill Moran, Pasifik Filosu’nun hep en iyi gemiler olduğunu düşündüklerini, ancak bunun yanlış bir varsayım olduğunu anladıklarını ifade etmiştir.  Bu sözler aşırı bir güveni gösterse de, diğer yandan aleni bir telaşın olduğu da muhakkaktır. Çünkü Akdeniz, Antarktika ve Pasifik’te konsantrasyonu üst seviyede tutmak zorundalar. Yeni gemi inşa politikaları ve mevcut gemi sayıları nedeniyle, eğitim ve onarımdaki gemilerinin yerine ikame edecekleri gemileri bulmakta ve planlamakta zorlanmaya başlamışlardır. Bölgedeki komutanların bu kapsamdaki talep ve tekliflerinin dikkate alınmadığı Sayıştay raporunun tavsiyeler bölümünden açıkça anlaşılmaktadır (GAO, 27 Eylül 2017, Ek-I, Tablo-4, syf. 21).  Pearl Harbor faciasının da bu bölgede yaşandığı dikkate alındığında, benzerlerinin yaşanmaması güdüsü ayrı bir prestij baskısı da yaratabilir.
Pasifik Filosu’nun bölgedeki diğer rakiplerinin nükleer güce sahip olduğu da unutulmamalıdır. Son dönemlerde Kuzey Kore’nin bu tarz silahları kullanma eğilimi ve bu konuda çizdiği zikzaklar sinirleri yıpratmış olabilir. Yıpranan sinirlerin sebebi güçsüzlük değildir. Kuzey Kore, karşısındakinin güçlü olduğunu ve kendisi harekete geçmeden saldırılmayacağını bildiği için, usta bir poker oyuncusu gibi, “her an her şeyi yapabilirim” profili çizmesinden dolayı, Amerikan askeri karar ve icra makamlarının sinirlerini germeyi başarmış görünmektedir. Amerikan siyasi karar alıcılarının görünürdeki çelişkilerini de iyi kullanan Çin’in Kuzey Kore üzerinden yaptığı bu hamlelerin meyvelerini, 7. Filonun komuta-kontrolü üzerinde yarattığı stres ve baskı üzerinden almış olabileceği ihtimal dahilindedir. Netice itibarıyla, hiç çatışmaya girmeden, dört adet harp gemisi kaza nedeniyle de olsa belirli bir süre harekâttan sakıt kalmıştır.
Sonuç olarak bölgedeki baskı ve belirsizliğin, sistemsel bir planlama ve komuta-kontrol zafiyetine neden olduğu ihtimali söz konusudur. Aksi takdirde ne olmuştur da, 7. Filo bağlısı unsurların bir kısmı birden bire hata yapmaya başlamışlardır? “Komuta yeteneğine ilişkin güven kaybı nedeni” açıklamasıyla 7. Filo komutanı görevden alınmıştır. Gemilerin bakım ve tekrar eğitimden geçirileceği açıklanmıştır.  ABD Pasifik’teki stratejisini devam ettirmek için ya tempoyu düşürecek ya da başka bölgelerden gemi takviyesi yoluna gidecektir. Ancak komutan değiştirmenin ötesinde artık Amerikan Donanması’nın kendi kabullenmeleriyle değişik bölgelerdeki krizleri karşılayamayabileceği gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır. Kararların sonuca nasıl etki edeceği ise merakla beklenmektedir. Bütün bu olayların ve sonrasındaki gelişmelerin, yakın bir gelecekte askeri okulların müfredatlarında bir ders olarak yer alacağı kesindir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın