MERSİ(N)Mİ?

Deniz Mehmet Irak

dmehmetirak@marinedealnews.com
Sene 1996…

Oramiral Güven Erkaya döneminde donanma yeni bir terimle tanışmıştı: “Açık Denizlere Doğru”

Bu cümle, donanmanın bir süredir çeşitli hamleler ile gerçekleştirmeye çalıştığı yeni vizyonunun sloganlaşmış haliydi.

Soğuk savaş döneminde NATO tarafından Marmara ve Karadeniz Donanması olarak konumlandırılmış bahriye, 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren yeni bir çehreye kavuşmuş, fikri çerçevesinin merkezine “milli reflekslerini” koymuştu.

Aksaz Deniz Üssü ve İzmir/Foça yapılanmaları, soğuk savaş sonrası 70’li yılların ardından bu vizyonun yavaş yavaş bahriyede yerleştiğini göstermekteydi!

Koramiral (E) Kadir Sağdıç bu dönem yaşananları ve bu yönelimi şöyle özetliyor:

“Deniz Kuvvetleri soğuk savaş sonrası, bir anda kendini geleneksel görev spektrumu dışında da görevler üstlenmek durumunda bulmuştu. Somali’ye Barış Destek Harekatı kapsamında destek sağlanması, (Uyuşturucu taşıyan)Lucky-S gemisine çıkılması ve el konulması, Avrasya Feribotu krizinde SAT komandolarının gemiyi teslim alması gibi olaylar bir anda Deniz Kuvvetleri’ni geleneksel görevlerine ilave olarak kolluk görevleri ile karşı karşıya getirmişti. Adriyatik’te üç yıla yakın icra edilen Sharp Guard Harekatı sırasında onlarca gemiye çıkılması ve arama yapılması Deniz Kuvvetleri’nin ve özellikle SAT timlerinin tecrübesini artırmıştı.”

Donanma 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren açık denizlere yöneldi.

Ancak ana üssü hala iç denizimiz olan Marmara’da, Gölcük’te.

Bu noktada yılların tartışması karşımızda durur:

“Tavuk  mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?” tadında geçen bu tartışma, Gölcük’ün mü yoksa İzmir’in mi donanmanın ana üssü olmasıdır.

Coğrafi konumunun sağladığı kademeli savunma sistemi, lojistik hinterlandına sahip olması, İstanbul metropolüne ve sanayi merkezlerine olan yakınlığı Gölcük’ün seçilmesinde önemli etkenler sayılabilir. İzmir’in de kendine göre avantajları mevcut tabii…

Evet Gölcük korunaklı bir bölgede ancak kriz anında  geçmeniz gereken bir körfez, bir iç deniz ve bir de boğaz var. Oysa, süratlice Ege’ye intikal edilmesi gerekmekte!

Bu tartışma çok su kaldırır. Ancak bugün Marmaris ve Foça üsleri bu tartışmayı bir nebze de olsa frenledi.

Anlattıklarım, buraya kadar bildiklerimiz.

Ancak önümüzdeki dönemde yeni bir yönelime ihtiyacımız olduğu aşikar.

Soğuk savaş sonrası donanmaya katılan fırkateynler, akaryakıt gemileri ve Ege’ye uzanan yeni üsler bir devinim sağladı. Lakin, bugün çevremizdeki siyasal değişim bizi yeni bir yönelime zorlamıyor mu?

John F. Kennedy, “Değişim, yaşamın kuralıdır. Sadece geçmişe ya da şimdiki zamana önem verenler, geleceği kaçırırlar” demişti.

Dolayısıyla fikir jimnastikleri yapmalı ve bu yeni karmaşıklık alanını görmeliyiz.

Doğu Akdeniz’deki ihtiyacı, donanmanın açık denizlere bir adım daha yaklaşma ihtiyacını okumalıyız.

Yeni bir kaleye ihtiyacımız var. Bu kale neden Mersin olmasın!

Doğu Akdeniz şekil değiştiriyor.

Nasıl mı?

Anlatalım:

Doğu Akdeniz’deki enerji meselesi herkesin malumu.

Halihazırda tüm kıyıdaşların kabul ettiği bir münhasır ekonomik bölge anlaşması yok!

Ancak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin güneyinde Afrodit sahasında az da olsa tespit edilmiş bir rezerv mevcut. Ayrıca Mısır’ın Zohr sahasında da önemli bir keşif yapılmış durumda. Buna ek olarak İsrail’in Leviathan ve Tamar sahalarında yapılan üretimi var.

GKRY’nin tek taraflı ilan ettiği sahasında arama girişimleri ve Türk Donanması’nın bunu önleme çabaları var. Dahası Fransız Total ve İtalya Eni şirketlerinin arkasına Fransız donanmalarını alarak bölgeye geleceği konuşuluyor. Akdeniz ısınıyor!

Ayrıca, son dönemde göreve aldığımız Oruç Reis ve Barbaros isimli iki adet araştırma gemimiz var.

Yani, biz de enerjinin peşindeyiz. Peki, bu paylaşım nasıl olacak?

Paylaşım kavgası bölgede çatışmanın fitilini ateşleyebilir mi?

Kim bilir…

Ve durumu daha da karmaşık hale getirecek konu: İsrail gazının boru hattı ile bizim üzerimizden Avrupa’ya taşınması meselesi.

İsrail Enerji Bakanı Steinitz 22. Dünya Petrol Kongresi’nde “ Önümüzdeki süreçte Kuzey denizindeki kaynakların yerini Doğu Akdeniz’in alacağına inanıyoruz. Avrupa, Doğu Akdeniz’den doğal gaz alacak ve bu bölge güvenilir bir kaynak haline gelecek” diyor.

Bu sadece işin evrilen enerji kısmı.

Peki ya aynı bölgede Suriye’de yaşanan savaş! Suriye’de yaşananları kesinlikle Irak’tan bağımsız düşünemeyiz. Planın Kuzey Irak üzerinden Hatay’a kadar uzayacak bir Kürt koridoru olduğunu biliyoruz.

Bu topraklarda 100 yıldır değişen bir şey yok!

Her geçen gün güçlenerek Akdeniz’e daha çok inen bir Rusya var! Ortadoğu’da oyunu kuranların oyununu bozan bir Rusya. Diğer tarafta PKK/PYD’yi kara ordusu ilan etmiş bir ABD. ABD ve Rus gemileri artık daha fazla Akdeniz istiyor. ABD uçak gemilerinden kalkan uçakları ile Suriye sahasına bomba yağdırıyor. Bu çerçeveden bakarsak Deniz Kuvvetlerimizi Fırat Kalkanı Harekatı’nın dışında tutabilir miyiz? Ruslar, Hazar’dan Suriye’deki hedefleri vururken, biz Akdeniz’deki platformlarımız üzerinden sahaya destek sağlayamıyoruz! Alacak çok yolumuz var!

Ve Kıbrıs…

Tüm dünyayı bölmeye çalışanlar Kıbrıs’ı birleştirmeye çalışıyor!

Şimdi Suriye’deki savaşı, Doğu Akdeniz’deki enerji savaşından ve “Sözde Kıbrıs Sorunu”ndan Bağımsız mı düşüneceğiz!

“Kıbrıs Sorunu” kime sorun?

Onu bize sormayın! AB’ye sorun!

Ruslar Tartus Limanı üzerinden Akdeniz’e yerleşirken, Libya ve GKRY donanma kurmaya çalışırken, İsrail donanmasının gücü malumken, adadaki İngiliz üsleri halen dururken biz Kıbrıs’ı terk mi edeceğiz!

Asla! Aklımızı emanete vermedik ya!

Bir de Çin Deniz İpekyolu meselesi var. Çandarlı Limanı bu anlamda kullanılabilir mi, Çinliler ile görüşülüyor. Mersin Limanı’nın da Çinliler tarafından incelendiği sır değil. Çin Deniz İpekyolu hamlesinin bölgeyi nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz.

Herkesin aklındaki o soruyu soralım o zaman:

Peki, Mersin yeni Rotterdam olabilir mi?

Neden olmasın!

Tüm bu çerçeve birlikte değerlendirildiğinde Doğu Akdeniz’deki askeri varlığımızı artırmamız gerektiği aşikardır. Bu bölgede son dönemde denizde icra edilen Akdeniz Kalkanı Harekatı ile karada icra edilen Fırat Kalkanı Harekatları TSK’nın bu yönelimi okuduğunun en net işaretidir.

Ancak Mersin’deki deniz üssü ve bu bölgedeki gemi sayımız yeterli midir?

Tartışılmalı!

Mersin’deki askeri üssün imkan kabiliyetleri geliştirilmeli. Hatta o bölgeye neden bir tersane inşa etmiyoruz. Bu konuda daha önce de yapılmış çalışmalar var.

Milli Güvenlik Kurulu’nun bu anlamda aldığı kararlar var. Ancak çeşitli ve tartışmalı çevre itirazları nedeniyle bölgede tersane inşası gerçekleştirilememiş.

Kimileri önyüzü çevre olan bu itirazı haklı görmüş. Bu mesele mutlaka jeopolitik-çevre ekseninde bir çözüme kavuşmalı.

Doğu Akdeniz evriliyor. Yeni çekim alanı haline geliyor.

Donanma yerinde mi sayacak?

“Yerinde saaay!”, Kıt’a dur!” diyeceklere elbet bir cevap verecek!

Mersi mi diyecek, Mersin mi?

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
dmehmetirak@marinedealnews.com