Geleceğin Amerikan Donanması: Dağılmış, insansız ve sualtında

Deniz Mehmet Irak

dmehmetirak@marinedealnews.com
Sene 1974.

Yer: Tabi ki ABD.

Bilgi Endüstrisi Derneği (Information Industry Association) başkanı Paul G. Zurkowski  dünyayı yeni bir kavram ile tanıştırıyor.

Bilgi okur-yazarlığı!

Kitap okuma, Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada iken ve kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika iken ne anlatıyorsun be adam diyebilirsiniz…

Lakin biz, cephede dahi kitap okuyan bir neslin evlatlarıyız.

Çanakkale Savaşı’nın en şiddetli zamanında Atatürk’ü ziyarete gelen gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, O’nun odasını tasvir ederken, Balzac’ın, Maupassant’ın, Boule de Suif’in ve Lavedan’ın eserlerinin masasının üstünde durduğundan bahsetmektedir.

Atatürk, iğneyle kuyu kazar gibi edindi bu bilgileri.

Bugün ise bilgiye ulaşmak o kadar kolay ki!

Lakin bu bilgiyi işleyecek, yorumlayacak ve yönlendirecek beyinler bulmak bir o kadar zor!

“Ahh Paşam, ahh” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak konumuza dönmeliyiz.

Bilgi okur-yazarlığı üzerine geçtiğimiz 40 sene içerisinde onlarca tanım yapılmış. Ancak 90’lı yılların başında yapılan öyle bir tarif var ki meselenin bel kemiğini oluşturmuş.

“Bilgi okur-yazarı, doğru ve yeterli bilginin akıllı karar vermenin temeli olduğunu bilir, bilgi gereksinimini fark eder, bilgi gereksinimine dayalı sorular formüle eder, olası bilgi kaynaklarını belirler, başarılı araştırma stratejileri geliştirir, her tür bilgi kaynağına erişir, bilgiyi değerlendirir, bilgiyi düzenler, yeni bilgiyi mevcut bilgisiyle bütünleştirir, bilgiyi eleştirel düşünme ve problem çözme amacıyla kullanır.”

Hem entelektüel birikime hem de farklı düşünme yetisine sahip yöneticilere ihtiyacımız var.

Dünyadaki dönüşümü okuyabilen, yönlendiren beyinler ancak bize rota çizebilir!

Kendi alanlarında çok kıymetli insanlar tanıdım. Ancak, gelecek tahlili yapmakta bir o kadar başarısızdılar. Bizim analiz yeteneğine sahip birikimli liderlere ihtiyacımız var.

Sadece önündeki bilgiyi okuyan ve onu ezberleyen  hafızlara değil! Yukarıdaki tanımın 90’lı yıllarda yapılmış olması tesadüf değil.  4’üncü Sanayi Devrimi’ne giden yolun taşlarının döşendiği yıllar. Bu değişimi anlamak için 90’lardan beri yaşanan teknolojik dönüşüme bir bakalım:

1990 yılında Detroit’teki en büyük üç şirketin birleşik piyasa değeri 36 milyar dolar, toplam gelirleri 250 milyar dolar ve toplam çalışan sayısı 1,2 milyon idi. 2014 yılında Silikon Vadisi’ndeki en büyük üç şirketin toplam piyasa değeri çok daha yüksek: 1,09 trilyon dolar. Yaklaşık aynı miktarda gelir üretiyorlar (247 milyar dolar.) Ama sadece 10 kat daha az çalışanla. (137.000). Ayrıca, bugün 1 GB depolamanın ortalama yıllık maliyeti 0,03 dolardan daha az, 20 yıl önce bu maliyet 10 bin doların üzerindeydi.

Teknolojik ve ekonomik alanda yaşanan bu değişim Deniz Harp sahasına da yansıyor elbette.

Bu anlamda dikkat çekici iki tatbikattan söz edebiliriz. Bunlardan biri İngiliz Donanması tarafından 27 Mart-7 Nisan 2017 tarihleri arasında Plymouth’ta Portsdown Teknoloji Parkı’nda icra edilen siber savunma, dijital etki ve yapay zeka konuları üzerine odaklı “Information Warrior (IW17)” tatbikatı.

Diğeri ise “Unmanned Warrior 2016” isimli tatbikat.

Alanında dünyada bir ilk! Başta ABD olmak üzere 18 batılı ülkenin iştirak ettiği bir tatbikat. Ortam istihbaratından, denizaltı savunma harbine; mayın karşı tedbirlerinden, gözetleme, hedefleme ve keşif ile komuta/kontrol alanlarına  kadar birçok safhada denemeler yapıldı.

İnsansızlaşan ve dijitalleşen donanmalar 4’üncü Sanayi Devrimi’ne göz kırpıyor!

Ne demişti Viktor Hugo: “Hiçbir ordu zamanı gelmiş bir düşünceye karşı koyamaz.”

Dünya insansız araçlarını, yapay zekayı, dijital devrimleri ve siber savunma yöntemlerini konuşurken, biz klasik deniz harbi yöntemleri ile NATO’nun neşriyatlarındaki harp tekniklerinin denenmesi ile yol alamayız!

Donanmanın, deniz kuvvetlerini kabının dışına çıkaracak komutanlara ihtiyacı var!

The National Interest haber sitesi 2016 Ekimi’nde Amerikan Donanması Kurmay Başkanı Oramiral William F. Moran’ın açıklamalarının manşetini şu şekilde atmıştı:

“Geleceğin Amerikan Donanması: Dağılmış, İnsansız ve Sualtında”

Dünya donanmaları bir taraftan insansız cihazlara yönelirken, diğer taraftan suyun altına iniyor.

Dünya, denizaltıların insansız sualtı araçları ile donatılmış birer ana gemi (mother ship) olarak kullanılması konseptini tartışıyor. Karadan atılacak balistik mermilerin içinden suya bırakılacak torpidoları konuşuyor. İnsansız cihazlarla düzenlenecek sürü saldırılarını konuşuyor.

Sualtından taktik resmin tesis ve idamesini konuşuyor. Karasularının şamandıralar arası konumlu glider’lar ve sualtı sensörleri ağı ile takip edilmesini konuşuyor. Sualtı haritalamayı, balık stoklarını hesaplamayı, beraber  çalışabilen sualtı araçları kolonilerini, sualtında tarımı, sualtında dalga enerjisiyle çalışan UAV’leri konuşuyor.

Gizlilik ve ateş gücü donanmaların hâlâ en güçlü silahı iken, denizaltıların önümüzdeki dönemde  deniz harp sahasının kaderini belirleyecek en önemli unsuru olacağı gerçeği karşımızda durmakta! Akustik enerji hâlâ en geçerli metot! Yerine bulunmuş yeni bir enerji yok! Denizaltılar hâlâ en gizli silahlar!

Hal bu iken, klasik görüşlerimizden sıyrılmalıyız. Yeni yüzyılda, deniz harbinin kazananını suyun altı tayin edecek. Bu bilinmezlikte var olabilenler kazanma hazzını yaşayacaklar.

Keynes ne demişti: Yeni fikirleri yakalamaktan daha zor olan şey, beynimizin tüm köşelerini tutmuş olan eski fikirlerden kurtulmaktır!

Türk donanması Milli Denizaltı inşası ile başlayan bu süreci en iyi şekilde okuyacak ve geleceğin suyun altında olduğunu görecektir.

Bunu Paylaşın
dmehmetirak@marinedealnews.com