DENİZ KUVVETLERİ, SAVUNMA SANAYİ VE SUALTINDAKİ GELECEK

MDN İstanbul

21’inci yüzyılda denizlerdeki hesaplaşmanın merkezinin suyun altı olacağını ifade eden Amiral Cem Gürdeniz, bu süreçte diğer temel harp alanlarında olduğu gibi sadece eksikliklerimizi tamamlamak veya mevcut bilgiler ışığında tespit edilen harekat ihtiyaçlarını karşılamaktan öte, fark ve sürpriz yaratacak yetenekler üzerine de gidilmesi gerektiğini kaydetti
Uluslararası Savunma Fuarları devletlerin ulusal savunma sanayi olanak ve yeteneklerinin arenasıdır. Türkiye’nin artık ulusal bir markası haline gelen IDEF’in ilki, 1987 yılında IDEA adı ile Evren-Özal ikilisi tarafından Ankara’da açılmıştı. Aradan yıllar geçti. Bir denizci olarak beni en çok etkileyen 2013 yılında İstanbul’da yapılanı oldu. IDEF, 2013’e Türkiye gelmiş geçmiş en görkemli eseri ile katıldı. TCG Heybeliada, Ada sınıfı korvetlerin yani MİLGEM’in sancak gemisi.
Fuardan tam bir hafta önce, dünyanın en yaygın savunma dergisi olan Jane’s Defense Weekly’nin 24 Nisan 2013 sayısının kapağında kocaman bir Türk bayrağı üzerinde, ilk MİLGEM (Milli Gemi), TCG Heybeliada korvetinin fotoğrafı vardı. Dergi içinde konu ile ilgili haber başlığı da çok dikkat çekici idi. “Anadolu Hırsı-Anatolian Ambition”.
Bu haber ve başlık, bayrak ve memleket sevgisi olan her yurttaşı etkileyecek önemdeydi. Hele Türk Savunma Sanayi uyanışının son 30 yılı göz önüne alınırsa. İlk IDEF’ler, ne yazık ki küresel silah tacirleri ve onların yerli ortaklarının gösteri alanıydı. Unutulmamalıdır ki, küresel çapta, savunma bütçelerinin toplamının 2 trilyon dolara dayandığı günümüzde silah ticareti, dünya ticaretinin en büyük ve en kârlı faaliyet alanlarının başında geliyor. Ulusal güvenliğinizi dışa bağımlılıkla ipotek altına alan bu kârlı sömürü alanına yeni rakiplerin girmesi ve Türkiye gibi ulus devletlerin savunma sanayinde yerli katkı payını yüksek tutan projeler üretmesi, küresel pazarda dengeleri bozan bir gelişmedir. O nedenle özellikle 90’lar sonrası başta TSK Güçlendirme Vakfı Firmaları (Aselsan, Havelsan, Roketsan, TAİ, MKE) olmak üzere, Türk savunma sanayi firmaları ile yan sanayinin sergilediği başarı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muharip birliklerinin barışta caydırma sağlaması, savaşta zafer kazanması kadar önemlidir.
Bu çerçevede savunma sanayinde deniz sistemlerinin özel durumuna vurgu yapmak gerekir. Avrasya’nın jeopolitik çekim merkezinde, bulunduğumuz yarımada coğrafyası bir deniz devleti olan Türkiyemizin deniz gücünde değil gerileme, duraksamasına bile izin vermez. Bu coğrafyada savunma, güvenlik, refah ve mutluluğumuz denizlere tam bağımlıdır. Bu gerçeği göremez isek tarih tekrar eder. Denizden istilalar kaçınılmaz olur. Deniz jeopolitiğinde onarılmaz yaralar almaya devam ederiz.
20 Temmuz 1974 sabahı 35 parça çıkarma gemimiz olmasaydı bugün ne KKTC vardı, ne de Kıbrıs Türk’ü. Caydırıcı bir deniz gücü son 94 yılda hayata geçmeseydi bugün Ege’de açık deniz alanı kalmamıştı. Kısacası bu coğrafyada yaşayanlar tercihini “karasal” değil, “denizsel” devletten yana kullanmak zorundadır. Deniz gücü, kara gücünün tamamlayıcısı değil; deniz ile iç içe yaşayan Türk ulusunun vazgeçilmez asıl unsuru olmalıdır.  Deniz gücümüzün en önemli unsurları arasında yeri her zaman en yukarıda olan donanmanın ardından mutlaka savunma sanayi gelmelidir. Nasıl ki donanmamız Anadolu’da yaşamanın güvencesi ise savunma sanayimiz de bu güvencenin omurgasıdır. Zira savaşlar kan ve demirle yapılır. Demir ise savunma sanayinin çocuğudur. O büyümeden ve gelişmeden özgürlük ve bağımsızlık olmaz. O nedenle savunma sanayi müsteşarlığının mottosu çok anlamlı ve güçlüdür. “istiklal ve istikbalimiz için…”
Kıbrıs barış harekatı sonrası maruz kaldığımız ambargo ve harekatta ortaya çıkan aksaklıklardan çıkarılan dersler ile deniz kuvvetlerimiz hızla araştırma merkezi ve AR-GE sürecinin tohumlarını atmış, pek çok baskı ve engellemeye rağmen, bu tohumlar milli gemi projesinde somutlaşan başarı ile meyvelerini vermiştir.
Kollektif gayretler sonucu Türkiye, yüksek tonajlı ve karmaşık bir suüstü savaş gemisini dizayn ve inşa edebilen az sayıda devletin arasına girebilmiştir. Bu yönü ile savunma sanayimizin amiral gemisinin MİLGEM olduğunu söyleyebiliriz. Savunma Sanayi Müsteşarlığı orkestrasyonu altında Deniz Kuvvetleri ve ulusal olanaklarla başarılan bu büyük projeye, daha sonra sivil tersanelerde üretilen kendi dizaynımız pek çok savaş gemisi eklendi. Eklenmeye de devam ediyor. Platformların içini dolduracak silah, sensör, komuta-kontrol, yardımcı sistemler, yangın/yara savunma ve diğer destek sistemlerinin ulusal imkanlarla dizayn ve üretimi de Türk mühendislerinin yaratıcılığı sayesinde geometrik dizi ile katlanarak gelişiyor. Türkiye 21’inci yüzyıl virajına çok hızlı girdi. Bu virajda sadece fırsatlar değil, aynı zamanda savunma ve güvenliğine yönelik endişeleri de arttı. Türkiye’nin bu konjonktürde en büyük güvencesinin silahlı kuvvetleri ve savunma sanayi olduğu bir gerçektir. Bu nedenle savunma sanayinde gereksiz finans, zaman ve emek kayıpları yaşanmamalıdır. Türkiye jeopolitiğinin deniz ayağında 21’inci yüzyılda karşı karşıya kalmaya devam edeceğimiz temel sorun alanları güneydoğu sınırlarımızda yaşananlar dışında tamamen deniz ağırlıklıdır. Ege, Karadeniz, Türk Boğazları ve Akdeniz de mevcut sorun alanlarının sonuçları jeopolitik etki yaratır. Bunu önlemenin temel yolu, denizde güçlü ve her an harbe hazır olmaktır. Türk dış ve güvenlik politikalarını donanma ve ganbot diplomasisi uygulamaları ile desteklemektir.
Tüm dünyada özellikle deniz kuvvetleri alanında süratli ve kapsamlı bir silahlanma görüyoruz. 4’üncü Sanayi Devrimi’nin dümen suyunda ilerleyen deniz silah sanayi, suüstü ve hava sistemlerinde hipersonik uçaklardan, dronlara; gezgin füzelerden manyetik raylı toplara çok geniş bir spektrumda gelişmesine devam ederken, suyun altında devrimsel nitelikte aynı başarı bir türlü sağlanamıyor. Denizaltı ve mayınların tespiti hala çok zor. Öldürücü güçleri her an artıyor.
1980 de 37 ülkenin denizaltısı varken bugün bu sayı 44 ülkeye çıkmıştır. Şunu söyleyebiliriz, suyun altı 21’inci yüzyılda denizlerdeki hesaplaşmanın merkezi olacaktır. Bu nedenle silahlanma ve teknolojide paradigma değişikliği için söylenebilecek en önemli husus donanmaların ateş gücünün ve durumsal farkındalık yeteneklerinin suyun altına yönelmesi olarak özetlenebilir. Suüstünde kriz ve savaş dönemlerinde gerekli ateş gücü korunurken ve geliştirilirken donanmaların artık fark yaratacak, oyun değiştirecek kuvvet çarpanlarına ihtiyaçları sualtı dünyası ve teknolojilerinden karşılanmaya başlanmıştır. Bu kapsamda 21’inci yüzyılda sürpriz yeteneklere odaklanma hedefinde sualtı alanında ileri donanmalara yetişen değil, modern ve yeteneklerinin sınırı bilinmeyen bir savunma sanayi sahibi olmalıyız. Bu alanda hayal gücümüzü sonuna kadar zorlamalıyız. Sualtı dünyasına hakimiyet, egemenlik ve bağımsızlığımızın en büyük garantörlerinden birisidir. Bu süreçte diğer temel harp alanlarında olduğu gibi sadece eksikliklerimizi tamamlamak veya mevcut bilgiler ışığında tespit edilen harekat ihtiyaçlarını karşılamaktan öte fark ve sürpriz yaratacak yetenekler üzerine de gitmeliyiz. Bu amaçla üniversiteler, TÜBİTAK ve savunma sanayi iş birliği artırılmalıdır.
Mavi Vatan savunması, Mavi Vatan diplerinden başlar. Sualtına hakim Cumhuriyet Donanması, Cumhuriyet’in en büyük güvencesi olmaya devam edecektir.

Sualtı teknolojilerini Aselsan şekillendiriyor
ASELSAN Torpido ve Sualtı Sistemleri Program Direktörü Mehmet Karaduman, Türkiye ve Dünya Savunma Sanayinde Yükselen Teknolojiler”  kapsamında ASELSAN’ın sualtı savunma sistem ve teknolojileri ile ilgili çalışmaları hakkında bilgiler verdi
Sualtı savunma sistemleri, sahip olunması önemli ölçüde saha tecrübesini gerektiren ve savunma pazarını kontrol eden gelişmiş ülkelerce hassasiyetle korunan teknolojileri içermektedir. Özgün ve yerli savunma sistemlerinin geliştirilmesine liderlik yapan Aselsan, sualtı teknolojilerinin stratejik önemi nedeniyle geçtiğimiz on yıllık süre içerisinde bu alana yönelik önemli yatırımlar yapmış ve bu yatırımların sonuçlarını sahip olduğu kurumsal bilgi birikimi ve nitelikli işgücünün etkisiyle kısa süre içerisinde almaya başlamıştır.
Aselsan, edindiği alt yapılar, tecrübeler ve geliştirdiği ürünlerle torpido karşı tedbir teknolojilerinde yurt içinde mükemmeliyet merkezi haline gelmiş, yurt dışı pazarda ise rakipleri ile rekabet edebilir düzeye erişerek Türkiye’nin bu alanda özgün ürün geliştirebilen sayılı ülkeler arasında yer almasını sağlamıştır. Bu kapsamda, denizaltıların torpidolara karşı savunulmasında kullanılan Zargana Torpido Karşı Tedbir Sistemi geliştirilerek Deniz Kuvvetlerimizin envanterindeki tüm denizaltılara entegre edilmiştir. Zargana, denizaltılarımıza torpidolara karşı savunma harekatı kapsamında kritik öneme sahip reaksiyon hızı ve modern teknoloji ürünü akustik karıştırıcı ve aldatıcıları ile yeni ve güçlü bir savunma imkanı kazandırmıştır.
Aselsan tarafından aynı dönemde öz kaynaklar ile suüstü gemilerinin torpidolara karşı savunulması amacıyla Hızır Torpido Karşı Tedbir Sistemi geliştirilmiş olup sistem MİLGEM ve LHD gemilerine entegre edilecektir. Hızır sistemi, sahip olduğu triplet yapıdaki çekili hidrofon dizini sayesinde, tehdit torpidoları yeterli reaksiyon gösterilebilecek mesafelerden tespit edebilmekte ve geminin torpido tehdidine karşı uygun sakınma tedbirleri uygulamasına imkan sağlamaktadır. Sistem, triplet hidrofon yapısının sağladığı sancak/iskele belirsizliği çözümü ile geminin manevra yapmasına gerek duymaksızın tehdidin yönü anında bulunabilmektedir.
Torpido karşı tedbir sistemlerinin etkinliğini en üst düzeye taşımak amacıyla Hızır ve Zargana Sistemleri ile entegre çalışacak Torpidoya Karşı Savunma Torpidosu (TORK) geliştirme çalışmalarına TÜBİTAK TEYDEB 1501 desteği ile başlanmış olup sistemin deniz testlerine devam edilmektedir. TORK, geliştirilmesi tamamlandığında dünyada bu konuda ön almış bir ürün olarak pazarda yerini bulacak ve Deniz Kuvvetlerimiz bu savunma silahı ile önemli bir yetenek kazanacaktır.
Aselsan, torpido karşı tedbir sistemlerine yönelik çalışmalarına paralel olarak Kulaç askeri iskandil sistemini geliştirmiş ve Deniz Kuvvetlerimizin Ay Sınıfı denizaltılarına entegrasyonunu tamamlamıştır. Kulaç’ın suüstü gemileri için olan modeli ise MİLGEM ve LHD gemilerine entegre edilecektir. Kulaç aynı zamanda, Endonezya bahriyesine ait bir denizaltıya entegre edilerek yurtdışına ihraç edilen ilk sualtı akustik sistem olma özelliğini kazanmıştır.
Benzer çalışmalar, sonar ve sonobuoy alanlarında da yürütülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda aktif sonar yayınlarının tespitini ve analizini yapan Milli Denizaltı Intersept Sonar Sistemi geliştirilmiş olup, 2017 yılı içerisinde Deniz Kuvvetlerimizin envanterindeki Ay Sınıfı Denizaltılara entegrasyon çalışmalarına başlanacaktır. Bununla beraber Aselsan, öz kaynakları ile tamamladığı Mayın Tespit Sonar Sistemi’nin (MATESS), mayın avlama gemilerinin modernizasyonuna yönelik kullanımı konusunda faaliyetlerine devam etmektedir. Denizaltı Savunma Harbinin önemli unsurlarından biri olan Pasif Sonobuoy ise Aselsan öz kaynaklarıyla geliştirilmiş olup, saha testlerine devam edilmektedir. Sistemin 2017 sonunda üretime hazır hale getirilmesi hedeflenmektedir.
Sualtı akustiğinde teknolojik atılım
Aselsan, sualtı akustik sistemlerindeki birikimiyle geleceğe yönelik ileri teknoloji çalışmalarına da hız vermiştir. Hâlihazırda, Sualtı Tasarsız Haberleşme Ağı (AKUSTİKA) Projesi bunun en güncel örneğidir.  Hareketli sualtı unsurlarının aralarında otomatik olarak kurulan akustik bir ağ üzerinden haberleşmesini öngören bu teknoloji geliştirme projesine TÜBİTAK TEYDEB 1511 desteğiyle 2015 yılında başlanmıştır. 2017 yılı içerisinde tamamlanması öngörülen projede kazanılacak teknolojinin yakın gelecekte yeni nesil torpido karşı tedbir efektörleri, torpidolar, Denizaltı Savunma Harbi (DSH), Sualtı IFF, Akustik İmza Toplama ve Kıyı-Liman Güvenliği gibi birçok alanda kullanılması hedeflenmektedir.
Aselsan, sualtı sistemlerinin geliştirilmesi sürecinde kazandığı yetenek ve altyapıları yeni ürünlerin geliştirilmesinde de kullanmaktadır. Bu kapsamda, TORK projesinde kazanılan teknolojik yetenekler ile modern hafif torpido geliştirme çalışmalarına başlanmıştır. Eş zamanlı olarak, Hızır sistemine düşük frekans çekili aktif sonar yeteneği ilave edilerek bi-statik çalışan uzun menzilli sonar sistemi geliştirilmesine yönelik faaliyetler devam etmektedir.
Sonuç olarak, Aselsan sualtı akustik alanında kısa süre içerisinde gerçekleştirdiği teknolojik atılım ile geleceğe yönelik yüksek teknolojiye sahip sistemlerinin geliştirilmesi faaliyetlerini hızla sürdürmektedir. Aselsan, bu alandaki faaliyetleri ile Türkiye’de sualtı ve akustik sistemler konusunda sürdürülebilir teknolojiyi kazanmış olup, Türk Deniz Kuvvetlerimizin günümüz ve gelecekteki güvencesi olmaya devam edecektir.

TSR’nin ve sensör teknolojilerinin kullanımı
Meteksan’dan Can Emre Bakım, üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin, taktik sualtı resminin oluşturulması ve yeni geliştirilecek aktif ve pasif platform sonar sistemlerinin performanslarının rakipleri ile rekabetçi bir noktaya gelebilmesi için, yerli sensör teknolojilerinin kullanımının elzem olduğunu değerlendirdi

Askeri alanda 1’inci Dünya Savaşı’ndaki Alman U-Boat saldırıları ve sivil alanda ise HMS Titanic faciası, sualtının, tehdit platformların ve engellerin tespitine karşı görüntülenmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu durumda sonar sistemlerinin ıslak taraf (su içindeki) yapı taşları olan sualtı akustik algılayıcı sensörlerinin keşfini tetiklemiştir.
Özellikle soğuk savaş döneminde, Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyet nükleer denizaltılarının balistik füzelerine karşı savunmasız olduklarını fark etmesi üzerine, bu tehdit platformları yüzlerce kilometre öteden tespit edebilecek sualtı erken uyarı sistemlerine ihtiyaç duyulduğu anlaşıldı. SoSuS (Sound Surveillance System) adı verilen projenin 1952 yılında hayata geçirilen ilk istasyonunda hedef, denizaltıların düşük frekanslardaki makine kaynaklı gürültülerini SOFAR kanalı vasıtası ile uzak mesafelerden tespit etmekti. Toplam uzunluğu 2,5 km olan ve 40 adet hidrofondan oluşan bir sensör dizinine sahip olan istasyonun başarısı üzerine kısa zaman içerisinde ABD, doğu ve batı sahilleri ile Galler ve Grönland sahillerinde olmak üzere, toplam 30 adet SoSuS istasyonunu devreye aldı.
Bu istasyonlarda kullanılan Piezo Elektrik Seramik (PZT) tabanlı hidrofonlar eş yönlü algılama yapmakta ve düşük alış hassasiyeti seviyelerine (RVS) sahipti.
Sevk sistemi, pervane ve yankısız/sönümlendirici malzeme teknolojilerinde yaşanan gelişmelere bağlı olarak yıllar içerisinde sessizleşen   denizaltılar, tespit edilmesi güç tehdit platformlar haline geldiler. Bu da sualtında yeni nesil akustik algılayıcı sensörlerin geliştirilmesini zorunlu hale getirdi. Bu kapsamda çok kristalli PZT tabanlı hidrofonların yerini, fiber-optik akustik algılayıcı sensörler, vektör sensörler ve tek kristal PZT tabanlı hidrofonlar alırken; çok kristalli PZT tabanlı transdüserlerin yerini, tek kristal PZT tabanlı transdüserler almaya başladı. Belirtilen yeni nesil sensörler, ihraç lisanslarına tabi olmaları sebebi ile Türkiye tarafından yurt dışından tedarik edilememekte ya da ihracat lisansları altında sınırlı adetlerde tedarik edilebilmektedir. Ayrıca yurt dışından temin edilmeleri durumunda boyut, şekil ve teknik kriterleri ile kullanılacak/geliştirilecek olan milli sistemlerin kullanım amacı ve/veya frekans-frekans aralığı gibi bir takım gizli tutulması arzu edilen karakteristik bilgilerinin deşifre olması, bu bilgiler hakkında fikir yürütülebilmesi mümkün olmaktadır. Bu sebeple yeni nesil akustik algılayıcı sensörlerin milli imkânlarla üretimi stratejik bir önem arz etmektedir.
Çok kristal PZT tabanlı hidrofonlar sudaki akustik dalganın yarattığı basıncı elektriksel sinyale dönüştürürken, fiber optik akustik algılayıcı sensörler fiber üzerinde meydana gelen faz değişimleri ile akustik dalgaları algılamaktadır. Fiber optik akustik algılayıcı sensörler, Mandrel ve Fiber Bragg Grating (FBG) tabanlı olmak üzere iki farklı yöntemle geliştirilebilmektedir. FBG tabanlı sensörler genel olarak çok düşük frekanslardaki algılama kabiliyetleri ile ivmeölçer tasarımlarında yer almakta olup, özellikle 10Hz altındaki sismik hareketlerin algılanması amacı ile kullanılmaktadırlar. Mandrel tabanlı geliştirilen fiber optik sensörlerde ise fiber, mandrel ismi verilen özel tasarlanmış plastik makaraların etrafına sıkıca sarılmaktadır. Akustik dalganın sensör mandrel üzerindeki fiberde yaratmış olduğu deformasyon, ışığın katettiği mesafenin referans mandrele göre değişmesine sebep olmaktadır. Referans ve sensör mandrellerden alınan sinyaller arasındaki faz farkları, akustik enerji hakkındaki bilgiyi içermektedir. Sağ üsteki şekilde METEKSAN Savunma tarafından milli imkanlarla geliştirilmiş, denizde performans testleri tamamlanmış prototip bir fiber optik akustik algılayıcı sensör görülmektedir.
Eş yönlü algılama yapan bu sensörler; düşük frekanslarda yüksek alış hassasiyetleri (RVS), içlerinde aktif eleman bulundurmamaları sebebi ile EMI etkilerine karşı dayanıklı olmaları, kolay çoklanabilme yetenekleri ve küçük boyutları sebebi ile güncel pasif sonar tasarımlarında yer almaktadırlar. Özellikle denizaltıların en etkin pasif sonar sistemi olan yan dizin sonarlarında (Flank Array Sonar) algılayıcı sensör elemanı olarak, son yıllarda gittikçe artan sayıda uygulama alanı bulmaktadır.
Bir diğer yeni nesil akustik algılayıcı sensör tipi olan vektör sensörleri, çok kristalli PZT tabanlı hidrofonlardan ayıran en temel özellik yönlü algılama kabiliyetleridir.  Parçacık hızı ölçümü üzerine tasarlanan vektör sensörlerin, ataletsel vektör sensör ve MEMS vektör sensör olmak üzere iki farklı tipi bulunmaktadır. Ataletsel vektör sensörler, merkezlerinde bulunan 3 eksenli ivmeölçer vasıtası ile akustik dalgaların yarattığı parçacık hareketlerini 3 eksende ayrı ayrı ölçmektedir. Bu ölçümlere ilave olarak sensör üzerinde bulunan basınç algılayıcı sensörün ölçtüğü şiddet verisinin de sinyal işleme algoritmasına dâhil edilmesi ile tek bir sensör yapısında ve yüksek hassasiyette, sancak-iskele belirsizliği olmaksızın hedef kerterizi tespiti ve otomatik hedef takibi yapılabilmektedir.
Vektör sensörler yön kestirim yetenekleri, yüksek alış hassasiyetleri ve küçük boyutları sebebi ile önümüzdeki 5 yıl içerisinde; halen çekili dizinlerde kullanılmakta olan ve en büyük sıkıntısı çok kristal PZT tabanlı sensör yapıları ile iskele-sancak belirsizliği olan triplet hidrofonların yerini alacaktır. METEKSAN Savunma tarafından geliştirilmiş ataletsel vektör sensöre ait aşağıdaki deniz testi grafik sonuçları, düşük gürültülü bir hedef platformun, tek sensör ile 3000 yd. mesafeden, 360 derece boyunca, 3 dereceden düşük bir hata ile takip edildiğini göstermektedir.
Tek kristal piezoelektrik seramikler ise üstün özelliklerinden dolayı çok kristal seramiklere göre yeni nesil tasarımlarda tercih sebebidir; çünkü tek kristal seramikler yüksek piezoelektrik yük katsayısı ve gerinim değerlerine sahiptirler. Bu özelliklerinden dolayı, tek kristal seramiklerin çok kristalli seramiklere kıyasla en önemli performans özelliği, aynı anda geniş frekans band aralığı ve yüksek algılama/gönderme hassasiyetine sahip olmalarıdır. Tek kristal seramiklerin göstermiş olduğu bu üstün performans yeni nesil hidrofon, transdüser ve dizinlerin daha küçük hacimlerde tasarlanabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu da eşdeğer çıkış gücü için daha düşük enerji kullanımı ve daha uzun süre batarya dayanımı veya tersi, yani aynı süre batarya beslemesi için daha yüksek çıkış gücü ve menzil avantajı demektir.
METEKSAN Savunma üstün performansa sahip yeni nesil sualtı akustik algılayıcıların tasarlanıp üretilmeleri konusunda yapmış olduğu öncü çalışmalardan destek alarak ülkemizde ilk defa tek kristal seramik kullanarak bir hidrofon tasarlamış ve akustik ölçümlerini tamamlamıştır. Aynı boyutlara sahip çok kristal piezoelektrik seramik kullanılarak üretilen hidrofon karşılaştırma amaçlı olarak kullanılmıştır.
Seramiklerin boyutları ve fiziki şekilleri aynı olmasına rağmen, üretilen tek kristal ve çok kristal hidrofonların çalışma frekans band aralıklarında ve 30-65 kHz arasında yapılan RVS (Alış Voltaj Duyarlılığı) ölçümlerinde gerçekleşen iyileşmelere ait grafiksel sonuçlar, karşılaştırmalı olarak aşağıdaki şekillerde görülmektedir.
Sonuç olarak; üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin, taktik sualtı resminin oluşturulması ve yeni geliştirilecek aktif ve pasif platform sonar sistemlerinin performanslarının rakipleri ile rekabetçi bir noktaya gelebilmesi için, belirtilen sensör teknolojilerinin kullanımının elzem olduğu değerlendirilmektedir.
METEKSAN Savunma da Türkiye’nin Sualtı Akustiği Mükemmeliyet Merkezi görevi doğrultusunda bu alanda dünyadaki gelişen yeni teknolojileri takip etmekte ve oluşturduğu deneyimli mühendislik ekibi ve altyapısı ile Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını son teknoloji sistemler ile karşılamaya devam etmektedir.

AYESAŞ: Milli Denizaltıya Genesis Modeli
AYESAŞ İş Geliştirme Müdürü Dr. Tahir ÇONKA, denizaltı inşasında MİLGEM uygulamasındakine benzer Milli Denizaltı (MİLDEN) aşamasına geçilmesinin Türk Deniz Kuvvetleri ve Savunma Sanayimizin çok yakından bildiği ve başarılı şekilde uygulayabileceği bir model olacağını ifade etti

Mustafa Kemal Atatürk 20 Eylül 1924  tarihinde Hamidiye Kruvazörü Hatıra Defterine şu satırları kaleme almış; “Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devleti’nin Donanması da mühim ve büyük olmak gerektir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır. Mükemmel ve kaadir bir Türk Donanmasına malik olmak gayedir. Bunun ilk azimet noktası, sefain-i harbiye tedarikinden evvel onları muvaffakıyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, zabitlere, mütehassıslara malikiyettir.” 2000’li yılların başından itibaren, Atatürk’ün bu ülküsünden hareketle, Türk Deniz Kuvvetleri’nin silah gücünde, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın Uzun Ufuk, GENESİS ve MİLGEM projesi gibi çalışmalarla önemli bir yükselme ve gelişme yaşanmaktadır. Türkiye’nin eşsiz ancak bir o kadar tehditler ve risklerle dolu jeopolitik konumu, çevre ülkelerde yaşanan karışıklıklar, Suriye’nin, Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin hegemonya alanı haline gelmesi, Kıbrıs’ta çözülemeyen uzun dönemli sorunlar, Yunanistan ile yaşanan karasuları ve kıta sahanlığı anlaşmazlıkları ve Boğazlar’ın dünya güç dengesinde artan önemi gibi sebepler; Türkiye’nin deniz gücüne her zaman olduğundan daha fazla önem vermesini gerektirmektedir.
Türk Deniz Kuvvetleri tarafından büyük bir titizlikle hazırlanarak 2015 Ekim ayında yayınlanan Türk Deniz Kuvvetleri Stratejisi dokümanında ifade edildiği üzere; Anavatanın bekasına yönelik denizden gelebilecek tehditlerin caydırılması; gerektiğinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin diğer unsurları ile müştereken kesin sonuçlu harbin kazanılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerdeki hükümranlık haklarının, deniz alaka ve menfaatlerinin korunması, çevre denizlerimizde deniz güvenliğinin sağlanması, Türkiye’nin yakın çevresinde istikrarlı bir güvenlik kuşağı oluşturulmasına katkı sağlanması,  KKTC’nin savunmasının ve deniz hak ve menfaatlerinin korunmasının desteklenmesi gibi hedefler; çevre denizlerimizde etkinlikte görev yapabilecek tipte ve yetenekteki platformların geliştirilerek idamesini gerektirmektedir. Türkiye’nin deniz ticaretinin yoğun olarak gerçekleştiği deniz ulaştırma yollarının güvenliğine katkı sağlanması, Türkiye’nin dış politika ve savunma sanayi hedeflerinin desteklenmesi, İttifak Deniz Stratejisinin desteklenmesi, küresel barış ve istikrara katkı sağlanması gibi Türk Deniz Kuvvetleri’nin harekât yarıçapının genişlemesine yol açan hedefler ise, çevre denizlerimizin ötesinde harekât icra edebilecek, güç aktarımı yapabilecek, ittifak/koalisyon kuvvetlerine komuta edebilecek yetenekte platform ihtiyacını artırmaktadır.
Yine aynı dokümanda; bir taraftan çeşitlenen ve artan yetenek ihtiyaçlarının, diğer taraftan kısıtlı kaynakların, platformların hem tehdit, hem yetenek tabanlı olarak çok maksatlı geliştirilmesini dikte etmekte olduğu ifade edilerek bahse konu yetenek ihtiyaçları çerçevesinde önümüzdeki dönemde tedarik edilmesi planlanlanan platformlar arasında orta vadede (6-10 yıl) Havadan Bağımsız Tahrik Sistemli Denizaltıların tedariğine önemli bir yer verilmiştir. Ayrıca; yeni platform tedariklerinin yanında süreç içerisinde, envanterde bulunan platformların modernizasyon ve idamesine devam edilirken, Gemi Entegre Savaş İdare Sistemi (GENESİS) ve Kuvvet Ağı İletişim Sistemleri Projesi ile Ağ Destekli Komuta Kontrol Yeteneğinin sürekli geliştirilmesinin önemine değinilmiştir.
Belirtilen zaman periyodunda geliştirilecek sistemler ve envantere yeni girecek platformlarla kazanılacak yetenekler kısmında Havadan Bağımsız Tahrik Sistemli Denizaltılarla ilgili olarak; dalmış durumda ve gizlilik içinde uzun süre harekât icra edebilme yeteneği, yüksek süratli gelişmiş torpidoları, satıh hedeflerine (kara dâhil) atılabilen güdümlü mermi kabiliyeti ile denizaltı ve suüstü harbi yeteneğimizin güçlendirilmesinin hedeflendiği strateji dokümanında önemli bir husus olarak vurgulanmıştır. 

Suüstü platformlarındaki model sualtına uygulanabilir
Türk Deniz Kuvvetleri yeni gemi ihtiyacını 2000’li yıllara kadar büyük oranda yurt dışı tedarik projeleri ile giderme yoluna gitmiştir. Bu süreçte, bir kısım deniz platformları doğrudan diğer ülkelerce hizmet dışına çıkartılan platformların Türk Deniz Kuvvetleri envanterine katılması yoluyla edinilirken, bir kısım deniz platformları ise tasarımın, platform ve gemi inşa malzemelerinin paket olarak yurt dışı bir firmadan alınması, müteakiben sınıfının ilk ya da bir kaç gemisinin yurt dışı tersanelerde, diğer gemilerin ise Türk Deniz Kuvvetleri bağlısı askerî tersanelerde inşa edilmesi şeklinde tedarik edilmiştir. Buna paralel olarak 1990’lı yılların sonlarına kadar suüstü platformlarının savaş sistemleri de (çoğunlukla platformlar ile birlikte) yurt dışından tedarik edilmiştir. 1998 yılından itibaren savaş sistemleri alanında başlatılan GENESİS ve 2004 yılından itibaren harp gemisi inşası alanında başlatılan Millî Gemi (MİLGEM) projeleri sayesinde ilk kez bir savaş gemisinin tüm analiz, tasarım, geliştirme, bütünleştirme ve doğrulama aşamaları tamamen millî olarak gerçekleştirilmiştir.
Türk Deniz Kuvvetleri tarafından hazırlanan Strateji Dokümanında da belirtildiği şekilde 1998 yılından itibaren atılan çok kritik önemdeki adımlardan Uzun Ufuk ve GENESİS Projelerinde AYESAŞ olarak yer aldığımız ve katkı sağladığımız için gururluyuz. 1998 yılında başlatılan ve aynı kararlılıkta devam ettiğini memnuniyetle gördüğümüz suüstü platformlarındaki başarılı çalışmaların, coğrafyanın getirdiği olumsuzluklardan etkilenmemeleri, sürpriz unsur olarak beklenmedik zamanlarda ve yerde ortaya çıkabilme özellikleri, askeri-politik gelişmeleri kısa sürede etkileyebilme yetenekleri ile stratejik bir unsur olan denizaltılarda da gerçekleştirilmesi çok önemli bir gereklilik haline gelmiştir. Suüstü platformlarında GENESİS Projesinde gerçekleştirilen modelin; yani önce yazılım ve donanım olarak geliştirilen milli Savaş Yönetim Sistemi ile mevcut gemilerin modernizasyonu, ardından yeni gemi inşa aşamalarına geçilmesi denizaltı projelerininde de GENESİS Projesinin benzer şekilde uygulanmasını gündeme getirmiştir. Suüstü ve denizaltı koşullarının birbirinden çok farklı olması sebebiyle bire bir aynı şekilde kullanılamasa bile suüstü projelerinden edinilen bilgi birikimi, tecrübe ve hepsinden kıymetlisi özgüven ile denizaltı projelerinde GENESİS Projesi aşamalarının benzer şekilde uygulanmasında hiçbir engel bulunmamaktadır.
GENESİS Projesi; gerek modernizasyon, gerek yeni gemi inşa ve gerekse Komuta Kontrol (Karargâh) Merkezi uygulamaları şeklinde farklı platformlarda hayata geçirilebilecek, esnek, jenerik ve geniş kapsamlı bir proje olarak tasarlanmıştır. GENESİS Projesinin suüstü platformlarındakine benzer şekilde denizaltı platformlarına uygulama aşamaları aşağıdaki şekilde gerçekleşebilecektir.

• Halihazırda yurtdışından teknoloji transferi ile tedariği devam etmekte olan Yeni Tip Denizaltı Projesi kazanımlarını, bilgi birikimini azami ölçüde kullanarak ve milli olarak suüstünde GABYA Sınıfı Fırkateynlerin modernizasyonuna benzer şekilde PREVEZE Sınıfı Denizaltıların Modernizasyonunun gerçekleştirilmesi,

• GENESİS PREVEZE Modernizasyonu sonrasında suüstündeki MİLGEM uygulamasındakine benzer Milli Denizaltı (MİLDEN) aşamasına geçilmesi

Böyle bir model; Türk Deniz Kuvvetleri ve Savunma Sanayimizin çok yakından bildiği ve başarılı şekilde uygulayabileceği bir model olacaktır.

Denizaltılar ile ilgili olarak halihazırda iki proje öne çıkmaktadır. Birincisi; AYESAŞ olarak da içinde yer almaktan gurur duyduğumuz ve halen inşası devam etmekte olan 6 adet havadan bağımsız tahrikli (AIP) Yeni Tip Denizaltı inşa Projesi ile Preveze Sınıfı Denizaltıların Modernizasyonu projesidir. PREVEZE Sınıfı Denizaltı modernizasyon projesinin Savaş Yönetim Sistemine yönelik olan ve MÜREN PREVEZE olarak adlandırılan TÜBİTAK BİLGEM Yükleniciliğinde yürütülen projede AYESAŞ olarak ana donanım alt yüklenici adaylarından birisi olarak Yeni Tip Denizaltı Projesindeki tecrübemizi projeye aktarmak için sabırsızlanıyoruz.

Havadan bağımsız tahrik sistemine (AIP) sahip 6 adet Yeni Tip Denizaltının azami yerli katkı ile Gölcük Tersanesi Komutanlığı’nda inşa edilerek tedarik edilmesi amaçlanmaktadır. Buna ek olarak, denizaltı tasarımı, inşası, entegrasyonu ve sistemleri konusunda bilgi birikimi ve tecrübe oluşturulması hedeflenmektedir. Proje ile denizaltı konusunda Türkiye’nin kendine yeter bir ülke olması yolunda ilerleme kaydedilmektdir. Halen dünyada denizaltı inşa edebilen 14 ülkeden biri olan Türkiye’nin güçlü silahlı sistemler ve savunma sanayisiyle bu alanda özgün tasarım ve üretim yapabilen en güçlü ülkeler arasında yer almasının sağlanması hedeflenmektedir. Yeni Tip Denizaltı çalışmalarına firmamız AYESAŞ ile birlikte savunma sanayimizin önde gelen şirketleri tarafından büyük destek verilmektedir. Yer aldığımız bu projede AYESAŞ tarafından Yeni Tip Denizaltı Konsolları’nın tasarım ve üretimi ile korumalı kabinetleri ve Silah Kontrol Üniteleri (WCU) elektronik kartları Sincan tesislerimizde üretilmektedir. Alman ATLAS Elektronik firması ile birlikte gerçekleştirilen konsol tasarım faaliyetleri, su soğutmalı denizaltı konsol teknolojilerine sahip olunması açısından çok önemli görülmektedir. Ayrıca yüksek teknoloji içeren konsol, korumalı kabinet ve WCU elektronik kartlarının AYESAŞ Sincan tesislerinde üretimi ise hem altyapı açısından, hem de ileride Deniz Kuvvetleri Komutanlığımıza sağlanacak Lojistik destek açısından yüksek öneme haizdir.
Donanma Komutanlığı Gölcük Tersane Komutanlığı’nın 1975 yılından bu yana denizaltı inşasında edindiği tecrübe, bilgi ve birikimi ile Yeni Tip Denizaltı Projesi kapsamında “Reis” sınıfı denizaltıları gerçekleştirmek için inşa çalışmalarını sürdürmektedir. Projenin ilk denizaltısı olan “Pirireis”in yapımı 2020 yılında tamamlanacak. Pirireis’in ardından aynı sınıfa ait 5 denizaltı daha 2025 yılı sonuna kadar teslim edilecek. Reis sınıfı denizaltılar, Deniz Kuvvetleri’nin denizlerin altındaki gücüne güç katacak.
Savunma Sanayi Müsteşarımız İsmail Demir’in de bir konuşmasında ifade ettiği üzere; “Yeni Tip Denizaltı Projesi’nden bahsederken ikinci adımın ‘milli denizaltı’ olduğunu bilmemiz gerekir. Yeni Tip Denizaltı Projesinde yurtdışından aldığımız destekle inşa edecek olduğumuz denizaltılarımızdan hemen sonra bir milli denizaltı projesini hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Bunun ilk çabaları şu anda aslında başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızla görüşmelerimizde, bir yandan bu tür hazırlık faaliyetlerinin olduğunu biliyoruz ve sanayimizi de bu hazırlık içinde olmaya teşvik ediyoruz. Denizaltı konusunda Türkiye’nin kendine yeter bir ülke olmasına doğru yol almaktayız. Denizaltımızın ve diğer platformlarımızın içinde kullanılan unsurlar, başta motor olmak üzere onların da millileştirilmesi ilerideki bir hedefimiz. İçinden geçtiğimiz günlerde dost bildiğimiz ülkeler dahil olmak üzere çevremizdeki bazı ülkelerin durumlarının da etkisiyle nasıl kuşatılmaya çalışıldığımızı hep beraber görüyoruz. Burada da tekrar tekrar bize hatırlatılmış olan unsur güçlü bir Türkiye’nin olması. Güçlü bir Türkiye de ancak güçlü bir silahlı kuvvetlerle olur. Güçlü bir silahlı kuvvetler de güçlü silahlar, güçlü sistemlerle hayata geçer. Bu da savunma sanayi demektir.”
Sonuç olarak; 2000’li yılların başından beri yürütülmekte olan suüstü platformlarındaki modernizasyon ve yeni gemi inşa çalışmaları son derece başarılı bir şekilde hedeflenen seviyelere ulaşmış ve aynı kararlılıkta devam ettirilmektedir. Son yıllarda suüstü gemilerinin ihracatında yaşanan gelişmeler ülkemiz için bir gurur vesilesi olmaya başlamıştır. Benzer şekilde bir atılımın denizlerin stratejik silahı olan denizaltı platformlarında da gerçekleştirilmesi ülkemiz ve Savunma Sanayimiz açısından kritik öneme haizdir. Bu konuda Yeni Tip Denizaltı Projesi ve Preveze Sınıfı Modernizasyon Projesi ile çalışmalar başlamış olup GENESİS Projesi ruhu ile bu çabaların 2020’li yılların başlarında başarıya ulaşacağına kesin gözle bakılmaktadır. AYESAŞ ve Vestel Savunma Sanayi (VSS) olarak; suüstü platformlardaki başarılar için çok önemli kilometre taşı niteliğinde olan GENESİS Gabya Sınıfı Fırkateyn Modernizasyon Projesinin birinci gemisindeki ilk donanım üreticisi olarak yaşadığımız haklı gururu, Yeni Tip Denizaltı Projesindeki konsol-kabinet gibi savaş yönetim sistemi donanım öğeleri üretimi konusunda teknoloji transferi için Savunma Sanayi Müsteşarlığımız tarafından belirlenmiş yerli firma olma kimliğimiz ve tecrübemiz ile tüm denizaltı projelerimizde yer alarak destek verme arzumuzu bu yayın aracılığla paylaşmak isteriz.

Havelsan denizaltında kritik görevlere hazır
Havelsan Komuta Kontrol ve Savaş Sistemleri Genel Müdür Yardımcılığı; denizaltı inşa ve donatım projelerine ilişkin Havelsan’ın yürüttüğü çalışmalar hakkında kurumsal bir değerlendirme yaptı
Savaş yönetim sistemleri konusunda nice başarılara imza atmış olan HAVELSAN, suüstü ve hava platformlarında edindiği tecrübeleri denizaltı platformlarına taşıma kararlılığını ortaya koyarak, denizaltı platformları için komuta kontrol ve savaş sistemi geliştirme çalışmalarına 2000’li yılların sonlarında başlamıştır. İlk olarak SEDA (Sonar Entegre DenizAltı) projesi, tamamen özkaynaklı bir ARGE projesi olarak başlatılmış ve bu kapsamda denizaltı platformlarına özgü bir savaş yönetim sistemi geliştirilmesi hedeflenmiştir. İkinci olarak da, denizaltı platformlarının olmazsa olmazı olarak nitelendirilebilecek, milli bir torpido atış kontrol sistemi geliştirilmesi için çalışmalar başlatılmış ve bu amaçla bir diğer AR-GE projesi olan TORAKS projesi tanımlanmıştır.
Asimetrik bir güç olan denizaltıların en önemli özelliği ve diğer platformlardan en büyük farkı sessizlik ve gizliliği olduğundan, denizaltı platformları çok çeşitli “sualtı akustik” algılayıcılar (sonarlar) ile donatılmıştır. Akustik algılayıcıların yanında, platformda çeşitli “akustik olmayan” (RADAR, periskop, vb.) algılayıcılar da mevcuttur. Denizaltılarda kullanılacak olan savaş yönetim sisteminin, hem akustik hem de akustik olmayan algılayıcılardan alınan verileri bütünsel bir şekilde değerlendirip taktik resmi doğru şekilde oluşturması hayati önem taşımaktadır. Torpido ise, denizaltının görevini yapabilmesi için kontrol edilmesi gereken en önemli silahı olduğundan, torpido atış kontrol sistemi, bir denizaltı platformunun diğer kritik unsurunu oluşturmaktadır. Denizaltı platformlarındaki savaş yönetim sistemleri;

– Sensörlerden aldıkları bilgileri karmaşık algoritmalar kullanarak vektörel izlere dönüştürebilen,
– Görev yapılan sahadaki sualtı, suüstü ve deniz yüzeyine yakın unsurları içerecek şekilde taktik resmi oluşturan ve bu unsurların dost veya düşman olduğunu sınıflandırabilen,
– Denizaltı üzerindeki muhtelif torpido ve güdümlü mermilerle hedeflere angaje olmaya yönelik planlamaların yapılmasına imkân veren bir sistemdir.
Denizaltı platformlarımızda kullanılması amacıyla, milli savaş yönetim ve torpido atış kontrol sistemlerinin geliştirilmesi hedefine ulaşma yolunda SEDA ve TORAKS projeleri Havelsan’a büyük katkı sağlamaktadır. TORAKS projesinin milli torpido geliştirme ve seri üretim projesi olan AKYA projesinde de kullanılması HAVELSAN’ın hedefleri arasındadır.
Havelsan’ın hem daha önce görev alıp başarı ile teslim ettiği MELTEM, GENESİS, MİLGEM ve Barış Kartalı savaş yönetim sistemleri, hem de SEDA ve TORAKS projeleri kapsamında yapmış olduğu çalışmalar ile edindiği deneyim, REİS Sınıfı denizaltılar için yürütülen Yeni Tip Denizaltı Projesinde (YTDP) Havelsan’ın yerli altyüklenici olarak savaş yönetim sistemi geliştiricisi rolünü üstlenmesini sağlamıştır. Aynı proje kapsamında gerçekleştirilen Mk-48 torpidolarının entegrasyonu için de Havelsan yerli altyüklenici olarak sorumluluk üstlenmiştir. Havelsan Mk-48 entegrasyonu kapsamında gerçekleştirdiği zamanında ve başarılı teslimatları nedeni ile birlikte çalıştığı torpido üreticisi tarafından 2016 yılı için  “Başarılı Altyüklenici Firma Ödülü”ne layık görülmüştür. REİS sınıfı denizaltıların Türk Deniz Kuvvetleri’ne teslimatının ardından, savaş yönetim sisteminin konfigürasyon kontrolü Havelsan sorumluluğuna geçecek ve ileride ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar kapsamında yapılması gereken tüm modifikasyonlar Havelsan tarafından gerçekleştirilecektir. Ayrıca YTDP Projesinde Havelsan’ın kazandığı teknolojik kazanımlar PREVEZE ve GÜR sınıfı denizaltıların modernizasyonlarının, tamamen milli yazılımlar ve çözümlerle yapılabilmesine de imkân sağlayacaktır.
YTDP Projesi’nde üstlenilen sorumluluk ve gerçekleştirilen başarılı teslimatlar, Havelsan’ın yurt dışında da benzer görevler almasının yolunu açmaktadır. 2016 yılı sonlarında yapılan anlaşma ile Havelsan, Pakistan Deniz Kuvvetleri’nin AGOSTA sınıfı denizaltılarındaki savaş yönetim sistemini güncel teknolojiye dayalı yeni bir sistem ile modernize etmektedir. AGOSTA sınıfı denizaltıların modernizasyonunda savaş sistemi ana entegratörlüğü görevini de Havelsan üstlenmiştir. Bu proje ile kazanılacak deneyimler, Havelsan’ın savaş sistemi entegratörü rolünü daha da güçlendirecektir.
Savaş yönetim sistemleri ve torpido atış kontrol sistemleri ile ilgili çalışmalarının yanında, Havelsan, suüstü platformları için geliştirdiği özgün ürünü Gemi Veri Dağıtım Sistemi’ni, YTDP kapsamında, Denizaltı Bilgi Dağıtım Sistemi (DBDS) adı altında denizaltı platformlarına da uyarlamıştır. DBDS, denizaltının harekât sahasında ihtiyacı olan her türlü bilgiyi, kaynağından temin ederek, ilgili sistemlere süratli, güvenli, istenen sıklıkta ve formatta sağlayan bir tür sinir sistemi işlevi görmektedir. Bu sistem aynı zamanda denizaltılarda akustik olmayan tüm sensörlerin savaş yönetim sistemine entegrasyonu görevini de yerine getirmektedir.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin stratejik ortağı olan Havelsan yurt içinde ve yurt dışında tamamladığı başarılı teslimatlardan güç alarak, bundan sonraki dönemde de denizaltı platformlarında kritik roller üstlenmeye devam edecektir.

Hedef, milli denizaltı dizaynı ve üretimi
STM Denizaltı Projeleri Yöneticisi Hakan Dağsavcı Türkiye’nin dünyada denizaltı dizayn edebilen 10 ülke arasına girebilmesi için yapılan çalışmaları sıraladı
STM Deniz Projeleri Direktörlüğü bünyesinde yer alan Denizaltı Projeleri Yöneticiliği, Denizaltı Dizayn Yöneticiliği ve Silah Sistemleri Yöneticiliği bir arada STM’nin Denizaltı ile ilgili projelerinin gerçekleştirilmesi, yürütülmesi ve gelecekle ilgili plan ve stratejilerin oluşturulması için 2006 yılından beri artan bir şevkle çalışmaktadır. Türkiye; çevrili olduğu denizlerdeki hak ve menfaatlerinin korunması, ülkeye denizden gelebilecek tehlikelerin karasularına girilmeden bertaraf edilmesi, jeopolitik konumunun gerektirdiği denizlerde bölgesinin en güçlüsü olma ve bağlı bulunduğu ittifak içerisindeki görevlerini başarı ile yerine getirebilme felsefesi ile her zaman için nitelik ve nicelik yönünden üstünlüğü tartışılmayacak bir denizaltı kuvvetini hizmette bulundurmuştur.
Türkiye artık kendi denizaltısının tasarımını kendisi yapabilen, bu denizaltıyı en fazla oranda yerli katkı ile inşa edebilen, teknolojideki gelişmeleri takip ederek uygun zaman ve ekonomiklik ile bu gemileri modernize edebilen, geminin hizmet dışına ayrılışı da dâhil olmak üzere ömür boyu maliyetini öngörerek bütçelenmesini yapabilen bir yapıya sahip olma gayreti içindedir.
STM olarak ise hedefimiz Denizaltı Dizaynı ve Modernizasyonu konusunda yetenek kazanmak ve bu yeteneği Milli Denizaltı projelerinin gerçekleştirilmesi için Milli Makamların emrine sunmaktır.
Dünyada özgün olarak klasik (nükleer tahrik sistemi ile yürütülmeyen) denizaltı dizayn edebilen ülke sayısı 10’dur. STM kendisi için koyduğu bu hedefle ve ülke içinde yapılacak diğer gayretlerle birlikte Türkiye’nin bu 10 ülke içinde hak ettiği yeri alacağına inanmaktadır.
Faaliyetlere başlanan 2006 yılından günümüze kadar geçen 11 yıllık sürede bahse konu hedefe ulaşmak için başlangıçta yapılan birçok faaliyet ve hazırlık sonrası temel yapısal kurulum tamamlanarak Aralık 2009 tarihinde ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) firması ile bir alt yüklenicilik sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme ile Gölcük Tersanesi’nde inşası halen devam eden 6 adet Reis Sınıfı denizaltının 15 bin kalem inşa malzemesi, 300 civarında sistem ve cihazın yerlileştirilmesi ve Gölcük Tersanesi’nin altyapısının dikey inşa yöntemlerini uygulamaya imkân veren modern tezgâhlarla donatılması sağlanmaktadır. Bu sözleşmenin hemen sonrasında Mart 2011 tarihinde Ay Sınıfı Denizaltı gemileri modernizasyon projesinde ana yüklenicilik görevi alınmış ve bu proje kapsamında TCG Doğanay ve TCG Dolunay denizaltılarının modernizasyonu bütçesinde ve kısa sürede başarı ile tamamlanmıştır.
Bu iki proje sayesinde oluşturulmaya başlanan sinerji uluslararası alanda da ilk meyvesini 22 Haziran 2016 tarihinde Pakistan ile Fransız dizaynı Agosta 90B sınıfı denizaltıların modernizesi sözleşmesinin imzalanması ile vermiştir. Proje ile denizaltıların 14 adet sistemi yenileri ile değiştirilecek ve bu sayede denizaltıların üstün ve güncel savaş gücüne ulaşması STM tarafından sağlanacaktır. Bu projeye çok benzeyen Preveze Sınıfı Denizaltıların Yarı Ömür Modernizasyonu projesi için de çok kısa sürede ihtiyaçların tamamını karşılayan bir teklif hazırlanıp Milli Denizaltıya giden yolda bir kilometre taşı olarak Savunma Sanayi Müsteşarlığı’na sunulmuştur.
STM, dünya çapındaki tüm denizaltı tedarik, modernizasyon, dizayn faaliyetlerini yakından takip etmekte ve diğer ülkelerce gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlere katkıda bulunmak için tekliflerini sunmaktadır. STM adı denizaltı dizayn ve modernizasyonu konusunda tüm dünyada bilinen bir marka haline gelmiştir.
Geçen süre içinde sadece sözleşmeli projeler ile uğraşılmamış, bunun yanı sıra küçüklü büyüklü birçok konsept denizaltı çalışması tamamlanarak bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar ilgililer ile paylaşılarak Milli Denizaltı hazırlık ve etüt çalışmalarına destek olunmuştur.
Türkiye’nin kendi denizaltısının tasarımını kendisinin yapması hedefi doğrultusunda maksimum desteği sağlamak üzere STM, denizaltı dizayn ve modernizasyonuna yönelik faaliyetlerini artırarak ve yapılanmasını yeni ve dinamik personelle güçlendirerek sürdürmektedir.

İstanbul Shipyard Askeri Gemiler İnşa Koordinatörü Zafer Ispartalı
Denizaltı inşasında buz dağının görünmeyen kısmı
Hepimiz çok iyi biliriz ki, buz dağının suyun altında kalan, yani görünmeyen kısmı çok daha büyük ve heybetlidir. Bu husus aslında fiziksel bir tespit olmasına rağmen, eskiden beri birçok konuda, aslında bilinenden daha farklı ve fazla bir gerçek olduğunun belirtilmesi için kullanılmıştır. Günümüz savunma sanayi teknolojileri kapsamında tam da bu anlamda görünenden ve bilinenden çok daha fazlasına ihtiyaç olduğu konusunun sıkça tartışıldığı ve bu yaklaşıma dair vizyonun geleceğin teknolojilerini şekillendirdiği bir dönem yaşıyoruz.
Suyun altında güçlü olmak artık bugün suyun üstünde güçlü olmaktan çok daha önemli hale gelmiş durumdadır.
Deniz Kuvvetlerimiz bu konuda da her zaman olduğu gibi bayrağı çok daha ileri taşımak için çalışmalarını yapmakta ve sadece çevre denizlerimizde değil, tüm dünya denizlerinde operasyon yapabilecek kabiliyete sahip olmak için tasarlamış olduğu projelerini bir bir hayata geçirmektedir. 

Denizaltı Kurtarma Ana Gemisi ve Kurtarma Yedekleme Gemileri Projeleri
Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile İstanbul Denizcilik Gemi İnşa Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında imzalanan 2 farklı sözleşme ile gerçekleştirilen bu projeler ülkemiz gemi inşa sanayinin sualtı teknolojileri konusunda artık uluslararası ölçekte hangi noktalara ulaştığının en önemli göstergeleridir. Bu sözleşmeler kapsamında inşa edilen Denizaltı Kurtarma Ana Gemisi TCG ALEMDAR (A-582) 28 Ocak 2017 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiş ve aktif olarak görevine başlamıştır.  Ayrıca, Kurtarma Yedekleme Gemilerimiz TCG IŞIN (A-583) ve TCG AKIN (A-584)’ın da bu yaz teslim edilmesi ve hizmete girmesi planlanmaktadır.
Bugün artık Türkiye Cumhuriyeti bu projeler kapsamında sahip olduğu 3 ayrı gemi sayesinde 600 metre derinliğe kadar tüm denizaltılara hem yaşam desteği sağlayacak hem de personelini o derinliklerden kurtaracak imkan ve kabiliyetlere kavuşmuştur.
TCG ALEMDAR (A-582), ana görev fonksiyonu olarak 600 metre derinliğe kadar kazaya uğrayarak batmış durumda olan denizaltılarda bulunan personele öncelikle ulaşıp yaşam desteği sağlamak ve daha sonra uygun ekipmanların kullanımıyla personelin kurtarılması için tasarlanmış bir platformdur. Ayrıca ana görev fonksiyonunun yanında dalış destek faaliyetleri, sualtı kaynak/kesme/onarım işlemleri, tam teşekküllü hastane imkanları ile her türlü tıbbi müdahaleleri, hasta transfer sistemleri ve helikopter iniş/kalkış kabiliyeti ile daha ileri müdahaleye ihtiyacı olan hastaların karaya transferi gibi işlemleri de başarı ile icra edebilecek yeteneklerle donatılmıştır.
Tüm bu görevlerin başarıyla icra edilebilmesi için sahip olduğu sensör teknolojileri ve platform sistemleri ise yine belki de başka bir yazıda dile getirilecek seviyede önemlidir. Dizel elektrik tahrik ve sevk sistemi, akıllı güç yönetim sistemi, tünel tipi ve asansörlü tip iticiler, dinamik konumlandırma sistemi, entegre platform kontrol ve izleme sistemi gibi ileri teknoloji ürünü sistemler geminin diğer sahip olduğu yeteneklerdir.
TCG ALEMDAR (A-582), uluslararası sertifikasyon ekipleri tarafından yapılan sörveyler neticesinde hem Amerikan hem de NATO denizaltı kurtarma cihazları ile kullanılabilecek şekilde sertifiye edilmiştir. Ayrıca gemi, dünyada her iki kurtarma cihazıyla da operasyon yapma sertfikasına sahip tek platform olarak kayıtlara geçmiştir.
Peki denizin altında o kadar derinlerde yapılan operasyonların detayları ve bu operasyonları başarılı bir şekilde icra etmek için sahip olunması gereken teknolojiler nelerdir?
TCG ALEMDAR (A-582) ile Deniz Kuvvetleri’mizin ve dolayısıyla ülkemizin kazanmış olduğu imkan kabiliyetlere kısaca bir göz atalım:

– Denizaltı Arama Sistemleri:
Olası bir denizaltı kazası neticesinde icra edilecek operasyonun ilk aşaması kazaya uğramış denizaltının bulunması faaliyetidir. Bu kapsamda gemi aktif ve pasif sualtı izleme sistemlerine sahiptir. 1000 metre derinliğe kadar yedeklenebilen yandan taramalı sonar sistemi, karinaya monteli aktif ve pasif sonar sistemleri, yüksek hassasiyetli akustik konum belirleme sistemi, çok bimli iskandil gibi sistemler sayesinde hızlı bir şekilde denizaltının yerinin tespit edilmesi sağlanmaktadır.

– Denizaltı Havalandırma ve Dekompresyon Sistemi:
600 metre derinliğe kadar kazaya uğrayarak batmış denizaltı içine gemide mevcut yüksek basınçlı ve debili özel kompresör sistemlerinde üretilen hava basılarak personele yaşam desteği sağlanmaktadır. Denizaltı içinde birikmiş zehirli gazların analizi, ihtiyaç duyulan hava miktarının hesabı ve denizaltının basıncının düşürülmesi operasyonları yapılabilmektedir.

– Uzaktan Kumandalı Sualtı Cihazı (ROV):
1000 metreye kadar olan tüm sualtı operasyonlarında kullanılabilen, uzaktan kontrollü, robotik kollara, çok yönlü motorlara (9 adet), muhtelif kamera ve aydınlatma sistemlerine sahip sualtı cihazıdır. Özellikle deniz dibi boru hatları, fiber optik kablo yolları, petrol/doğal gaz platformları gibi farklı alt yapıların sualtında kontrol/bakım/onarım faaliyetlerinde uygulama alanları mevcuttur.

– Dinamik Konumlama Sistemi:
Geminin tüm sensörlerinden aldığı pruva, rüzgâr, akıntı, sürat bilgisi gibi verileri işleyerek, ana itici pervaneleri ve diğer tüm yardımcı itici sistemleri kullanarak geminin bir noktada sabit durmasını sağlayan sistemdir. Özellikle dalış ve denizaltı havalandırma sistemi faaliyetlerinde geminin mutlaka belirlenen noktada çevresel faktörlerden etkilenmeden sabit durabilmesi gerekmektedir.

– Sabit Basınç Odası:
Denizaltıdan kurtarılan ya da herhangi bir dalış faaliyetinde kazaya uğramış dalgıçların tedavilerinin gemi üzerinde yapılabilmesi sağlanmaktadır. Tedavi gören personelin sağlık durumlarının izlenmesi için merkezi hasta izleme sistemi monitörleri, muhtelif özelliklerde gaz analizörleri ve dahili kamera sistemi gibi imkanlar bulunmaktadır. Ayrıca yine uzun süreli tedavi ihtiyaçları göz önüne alınarak basınç odası tuvalet, lavabo, iklimlendirme sistemi, sabit yangın söndürme sistemi gibi destek sistemleri ile donatılmıştır.

– Dalış İstasyonu:
Tüm dalış faaliyetleri dalış istasyonundan yönetilmekte, dalgıçlar için dalış derinliğine göre ihtiyaç duyulan karışım gazların akışı sağlanmakta, dalgıçların soluduğu gazların analizi yapılmakta ve tüm operasyonlar dalgıç başlıklarına koşulmuş olan kamera ve mikrofonlar vasıtası ile takip edilmektedir.

Kısa bir not ekleyerek yazımızı tamamlayalım; bu ay içerisinde hizmete girmesi planlanan TCG IŞIN (A-583) ile birlikte envantere girecek olan yeni Uzaktan Kumandalı SuAltı Cihazı (ROV), Yandan Taramalı Sonar Sistemi ve Kurtarma Vinci ile ülkemizin sualtı arama/kurtarma kabiliyeti 3000 metre derinliğe ulaşacaktır.
Ülke olarak çevre denizlerimizde, özellikle sualtı kaynakları konusunda stratejik hamleler içinde olduğumuz bu dönemde Türk Deniz Kuvvetleri’ne kazandırılmış bu yetenekler, ülkemizin sualtında da sahip olduğu gücün işareti olacaktır. Ayrıca bu projeler, gerçekleştirdiği Milli Harp Gemisi İnşa projeleriyle artık tüm dünya denizlerinde aktif bir oyuncu olma yolunda önemli adımlar atan Türk Deniz Kuvvetleri’nin gelecek dönemde sualtı teknolojilerine olan ilgisini artıracağının da göstergesidir. Geleceği, buz dağının suyun altında kalan kısmını görenler şekillendirecektir.

Denizaltı yapımında kullanılabilecek sistemler
MilSOFT Yazılım Teknolojileri A.Ş. İş Geliştirme Yöneticisi Sinan Topuz, inşa edilecek denizaltının sisteminde kullanılabilecek yerli sistemler konusunda teknik değerlendirmelerde bulundu

MilSOFT geliştirdiği Savaş Yönetim Sistemi (SYS) ve Data Link İşlemcisi ile denizaltılarımızın silah, sensör ve seyir sistemlerini entegre edebilecek, link sistemleri yolu ile dış platformlarla bilgi ve emir alışverişi yaptırabilecek yeteneğe sahiptir.

n Geliştirilmeye başladığı dönemden itibaren katmanlı ve dağıtık bir mimariyi (Open Architecture Computing Environment (OACE)), bakım-idame kolaylığını (teknik ve maliyet), uluslararası standartlara uyumluluğu hedefleyen en son savaş yönetim sistemi mimarilerini temel almıştır,

n Bu konuda başı çeken ve teknolojileri belirleyen uluslararası organizasyonların (Object Management Group – OMG C4I grup gibi) yaklaşımlarını ve ortaya koyduğu standartları henüz taslak oldukları aşamalardan itibaren temel almış ve bunları uygulamaya koyup hayata geçiren dünya çapında kuruluşlar arasında yer almıştır,

n Ağ Destekli Yetenek  (ADY), Taktik Resim ve her türlü platforma entegre edilebilecek düzeyde modüler ve ölçeklendirilebilir bir altyapıya sahip olan sistem üzerinde tam Link-16 desteği için Link-16/Link-22 veri yapıları kullanılmış ve ilgili uygulama yazılımları geliştirilmiştir,

n Mevcut SYS Link 16/22 tabanlı bir sistem olup, herhangi bir veri kaybı olmadan ve tüm fonksiyonlarını destekleyecek şekilde Link 16 ve Link 22 taktik data link veri iletişimi özelliklerine sahip ve bu linklerle tam olarak entegre olmuş durumdadır. Tüm Link 16/22 bilgilerini ve olanaklarını Link 16/22 çözünürlüğüne sahip olarak herhangi bir kısıtlama olmadan tüm konsollarda kullanabilmektedir,

n Mevcut mimari yapı sayesinde istenilen tüm silah, sensör, E/H sistemi sisteme kolaylıkla entegre edilebilmektedir. MilSOFT’un tamamladığı ve hali hazırda yürüyen EH projeleri vardır ve bu projelerdeki birikimini EH sistemlerinin komuta kontrol sistemlerine entegrasyonu için kullanılabilecektir.

n EH sistemleri tarafından elde edilen/kullanılan bilgiler aynı zamanda Link 16 EW mesajları ile Link16 ağı üzerinden diğer birimlere aktarılabilmekte ve aynı ağ üzerinden alınarak KKS de kullanılabilmektedir. Bu kapsamda MilSOFT Link16 kabiliyeti EW mesajlarını da içermektedir

n Sistem altyapısı, sisteme herhangi bir silah veya sensör entegrasyonunu desteleyecek altyapıya sahiptir. Teknolojisi tamamen tarafımızca en güncel teknolojilere ve kavramlara uygun olarak geliştirilmiştir

n WAIS sistemi Savaş Yönetim Sistemi ile entegredir. Böylelikle WAIS’ten alınan tüm veriler iz Yönetimine girmekte ve WAIS verileri diğer tüm sensör verileri gibi İz Yönetimi tarafından değerlendirilerek taktik resmin bir parçası olarak sunulmakta ve kullanılmaktadır

n SYS Yazılımı, sensörlerden elde edilen veriler ile Komuta Kontrol Sistemi Yazılımı operatörlerinin sisteme sağladığı verilere dayanarak, taktik resmi oluşturmaktadır.

n Verinin dağıtık olarak tutulması ve gerçek zamanlı veri dağıtımı için OMG DDS (Data Distribution Services) geliştirilmiştir.

n Komuta Kontrol ile ilişkili tüm alt sistemlerin SYS entegrasyonu; Radar, E/O, G/M,  (Mesaj İşletim Sistemi (MHS), Navigasyon, Otomatik Tanıma Sistemi (AIS) gibi alt sistemler de dâhil olmak üzere) sağlanmıştır.

n GEMKOMSİS Komuta Kontrol Sistemi, IHO standartlarında üretilmiş S-57/S-63 ve ARCS sayısal haritaları, IMO standartlarında belirtilen, IHO tarafından tavsiye edilen renk ve sembollere uygun olarak sergilemektedir. Söz konusu renk ve semboller, “Special Publication S-52, Appendix 2 (Color and Symbol Specifications for ECDIS)” dokümanına uygun olarak kullanılmaktadır.

n Harita üzerinde taktik resim unsurlarını kolay seçilebilir kılmak için katmanlı bir yapı öngörülmüştür.  Bu katmanlar Sistem İzleri, AIS İzleri, S-57 veya ARCS haritaları, Taktik Şekiller, Gridler,  Navigasyon, Arama Kurtarma gibi katmanları içermektedir.

n SYS yazılımının koşacağı bilgisayar gücü MilSOFT KKS’nin dağıtık ve açık sistem mimarisi sayesinde “pool of processor” konseptinde bilgisayar gücünün de bu amaçla artırılmasına kolayca izin vermektedir

Milsoft SYS konusundaki başarısını S/G A/K Gemisi Savaş Yönetim Sistemi, GENESIS – Arakatman Yazılımları Projesi, ESSM Entegrasyonu Projesi, Mil-DDS-MilSOFT Arakatman Yazılımları Projesi ve yurt dışına ihracatı gerçekleştirilen “Naval Information Exchange System (NIXS)” Projesi ile göstermiştir.

MilSOFT Taktik Data Linki İşlemcisi (Mil-DLP), Link 11/16/22 kabiliyetli hava/suüstü/sualtı/kara platformları arasında taktik bilginin veri link kabiliyeti kullanılarak paylaşılmasına olanak sağlamaktadır.

n Çoklu link işleme kabiliyetine sahiptir, aynı anda Link 11 ve Link 16 ağlarına bağlanabilir.

n Linklerden bağımsız tüm Link 11/16/22 içeriğini kapsayan normalize mesaj seti kullanır, Komuta-Kontrol sistemleri için linkten bağımsız tek bir arayüz sunar.

n Link standart dokümanlarıyla uyumludur( STANAG 5511/5516/5522/5616, SLIRS, Mil-STD-6016)

n NATO standart Link 11/16/22 ve çoklu link işletme süreçlerini temel alır. (ADatP-11/16/33)

n Link 11 – Link 16 – Link 22 arasında karşılıklı veri transferi gerçekleştirir.

n Link 11/ Link 16 ve Link 22 için ayrı ayrı koşan Korelasyon uygulamasına ek olarak çoklu link korelasyonu kabiliyeti de sağlar.

n Ölçeklendirilebilir bir mimariye sahiptir. Farklı platformların ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde Link bazında (Link 11/16/22) ya da mesaj bazında açma/kapama seçeneği sunmaktadır.

n Dış sistem bağımlılıkları taktik veri linki işleme mantığından izole edilmiştir. Platform, işletim sistemi ve donanım bağımsızdır. Farklı sistemlere kolaylıkla taşınabilir.

n Değişmeye ve gelişmeye açık bir mimariye sahiptir. Link standartlarında olabilecek yeni Link eklenmesi, mesaj eklenmesi/çıkarılması, mesaj alan güncellemeleri gibi değişiklikleri en az eforla ürüne yansıtacak şekilde ve OACE standartlarına uygun olarak geliştirilmiştir.

n Farklı entegrasyon modellerine uygun bir tasarıma sahiptir. Kendi başına çalışma, komuta kontrol sistemine entegre çalışma, bağdaştırıcı kullanarak Legacy komuta kontrol sistemleri ile entegre çalışma, bağdaştırıcı kullanmaksızın MilSOFT Komuta-Kontrol Sistemi ile entegre çalışma çözümleri uygulanabilir.

n Harici kütüphanelere bağımlılığı yoktur, yüzde 100 MilSOFT tarafından üretilmiştir.

n MilSOFT tarafından geliştirilmiş olan ve OACE standardında kullanılması tavsiye edilen Veri Dağıtım Servisi (DDS) ara katmanını kullanır.

n Mil-DLP, farklı Taktik Veri Link sistemleri ile link ekipmanı olmadan testlerin gerçekleştirilebilmesini sağlayan SIMPLE kabiliyetini Link 11/16/22 için desteklemektedir.

n Mil-DLP, Link 16 verilerinin görüş hattı ötesine (BLOS: Beyond Line of Sight) iletilebilmesini sağlayan JREAP-C kabiliyetine sahiptir.   

n Mil-DLP’nin diğer ülke Taktik Veri Link sistemleri ile birlikte çalışabilirliği (interoperability) NATO CWIX tatbikatında ve IDLS (International Data Link Symposium) demolarında başarılı bir şekilde test edilmiştir.

Data Link sistemlerindeki MilSOFT’un geçmiş çalışmaları: HELSIM ve MELTEM-2 MPA Link 11; MELTEM-3 MPA, ERCİYES C-130 ve HİSAR Link-16; MİLGEM, GVLS ve LST Link-11/16, NTSP Link-11/22 Taktik Data Link işlemcileri.

Sualtı hakimiyeti için Otonom Sualtı Araçları
Türkiye’nin kendi Otonom sualtı araçlarını (AUV) üretmesi gerektiğini ifade eden Hoytek Genel Müdürü Dr. Bertan Tezcan, bu konuda dünyada söz sahibi olmamız, bu kritik teknolojide bağımsız olmamız ve  yeni geliştirdiğimiz alt teknolojileri (sonar, akustik modem, vs…) bu platform üzerinde test etmenin mümkün olabileceğini kaydetti
2014 yılında düşen MH370 sefer sayılı Malezya havayolları uçuşu sonrasında başlayan sualtı enkaz arama çalışmaları herhangi bir neticeye ulaşmadan 3 yıl sonunda geçenlerde sona erdirildi. Faaliyet başarısız oldu ama sualtı araştırmaları konusunda bir bilincin oluşmasına yardımcı oldu. Şu an elimizde 5 km çözünürlükte olan sualtı haritaları harici hiçbir şey yok. Mars’ın ve Ay’ın daha detaylı haritaları mevcut olmasına karşın sualtında ancak 5 km’den büyük olan oluşumları haritada görebiliyoruz. Teleskoplarla veya robotlarla Mars’tan canlı görüntü alsak da sualtından hâlâ böyle canlı bilgi alamıyoruz.

Aynı sorun kendini savunma sektöründe de gösteriyor. Uçak gemileri ve fırkateyn gibi korkutucu suüstü platformları denizaltılara karşı savunmasız durumda kalabiliyorlar. Bunun en güzel ve güncel örneği 2007 yılında tatbikat yapan USS Kitty Hawk adlı uçak gemisinin yanında suüstüne çıkan Çin Song tipi denizaltıdır. Çin denizaltısı, en az 12 savaş gemisi ve en az iki adet Amerikan denizaltısı tarafından tespit edilemeden uçak gemisinin burnunun dibine kadar gelmiştir. Savaş durumu olsaydı bu denizaltı kolayca uçak gemisi ve diğer birkaç gemiyi rahatça torpido ile batırabilecek konumdaydı.

Sualtı alanındaki hem sivil hem de askeri bu gelişmeler insansız sualtı araçlarının gelişmesinin çok büyük bir gereklilik olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sualtında sürekli olarak hareket edebilen ve görev icra edebilen, üzerindeki sensörler vasıtasıyla sualtı haritası ya da tanımlanmış sualtı resminin oluşmasına, denizaltı, mayın gibi zor tespit edilebilen yabancı unsurların tespit edilmesine olanak sağlayan bu tür cihazlara otonom sualtı aracı adı verilmektedir.

Otonom sualtı cihazları (AUV) son yıllarda gelişen yazılım, batarya ve sensör teknolojileri sayesinde mümkün hale gelmişlerdir. Bu cihazlar genelde batarya limitlerinden dolayı 6-8 saat süreyle seyrüsefer hızları 3 knot olacak şekilde görev yapabilmekte ve topladıkları bilgileri ancak geri döndüklerinde komuta merkezi ile paylaşabilmektedirler. Sualtı haberleşme kısıtlarından dolayı bu cihazlarla görev sırasında uzun mesafelerde bağlantı kurulamaması hem kaybolma riskini artırmakta hem de canlı bilgi paylaşımını imkansız hale getirmektedir. Dünyada AUV konusunda ürünü olan ülke sayısı azdır ve teknolojisi hâlâ gelişmektedir.

Nisan 2017 başında, bu sektördeki en önemli fuarlardan biri olan sivil sualtı teknolojileri fuarı Ocean Business’a Türkiye’den tek firma olarak uzaktan kumandalı sualtı aracı ROV100 ürünümüzle HOYTEK olarak katıldık. Bu fuarda hem sivil hem de askeri alanda  sualtı teknolojileri konusunda en son gelişmeler sergilenmektedir. Fuarda bizi ziyaret etme nezaketinde bulunan Prof. Dr. Hayrettin Köymen ile sualtı teknolojilerinin geleceği hakkında konuştuk, aynı zamanda fuardaki sonar ve sualtı haberleşme teknolojilerini inceleme fırsatı bulduk. En büyük sonar üreticilerinden olan Sonardyne firma temsilcileri Prof. Dr. Köymen’in Birmingham Üniversitesi’nde 40 yıl kadar önce yayınladığı doktora tezinin bugünkü yüksek hızlı transducer ve sonar teknolojisinin temelini oluşturduğunu ve halen doktora tezinin sektörde en çok kullanılan yayınlardan biri olduğunu bahsettiler.

Bu fuar bize gösterdi ki; Dünyada AUV teknolojisi ve gerekli alt teknolojiler gelişme aşamasında. Şu an en çok uğraşılan konuları şöyle özetleyebiliriz:

n Uzun süreli görevler için batarya ve AUV motor teknolojileri geliştirilmesi

n Tamamen otonom mayın tarama ve temizleme konseptinin geliştirilmesi: İnsan faktörünü tamamen mayın avlama konseptinin dışına çıkararak emniyetin artırılması. Bu kapsamda insansız suustü platformu, mayın tespiti için AUV, mayın teşhisi için ROV ve mayın imha için tek atımlık ROV’nin entegre bir şekilde kullanılması gündemdedir.

n AUV’lerin suüstü ile haberleşmesinin ilerletilmesi: Akustik modemler kısa mesafe ve düşük bantta iletişim kabiliyetine sahiptir. Bu hız ve mesafe artırılması pek çok AUV’nin aynı anda kullanılmasının (SWARM) yolunu açacaktır.

Bu konuda Türkiye’nin de sualtı teknolojilerinde dünyayı yakalama şansı bulunmaktadır. Türkiye için otonom sualtı cihazı vizyonunu şu şekilde özetleyebiliriz:

n AUV konusunda yurt dışından bağımsız olmalıyız: Kendi AUV’mizi üreterek bu konuda dünyada söz sahibi olmamız, bu kritik teknolojide bağımsız olmamız ve  yeni geliştirdiğimiz alt teknolojileri (sonar, akustik modem, vs.) bu platform üzerinde test etmemiz mümkündür.

n Sualtı araştırma, arkeoloji ve haritalamaya öncelik vermeliyiz: Bu hem sualtı bilgisine hakim olmamızı sağlayacak hem de milli teknolojilerin gelişmesinin önünü açacaktır.

n Tamamen otonom mayın tarama ve temizleme konseptinin geliştirilmesi: Bu konuda da gerekli adımlarla modern mayın avlama teknolojisine Dünya ile aynı zamanda hakim olabiliriz.

HOYTEK olarak sualtı teknolojilerinde Türkiye’nin öncü ülkelerden birisi olması bilinci ile hareket etmekteyiz. Bu kapsamda geliştirdiğimiz ROV’ler yanında milli AUV çalışmalarımız da devam etmektedir. AUV’lerdeki kritik haberleşme bariyerini ortadan kaldırmak için Bilkent Üniversitesi Akustik ve Sualtı Teknolojileri Araştırma Merkezi (BASTA) ile iş birliği alanları belirlenmiş, bununla ilgili fırsatların değerlendirilmesine başlanmıştır.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denizlerimizin altı doğal zenginlikler anlamında henüz keşfedilmemiştir. Dünyadaki diğer ülkeler 6000 m derinliklerde kıymetli maden araştırmalarına başlamışlardır. AUV cihazların kullanımı ve yaygınlaşması ile sualtı zenginliklere ulaşım imkanı doğacak ve ülke ekonomisine de büyük katkı sağlanacaktır.

 

 

 

 

 

 

Bunu Paylaşın