Hayat ve ekonomik büyüme

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Kimi teknolojiler hayat kurtarır-aşılar, ameliyat teknikleri, emniyetli otoyollar gibi. Kimileriyse hayatı tehdit eder-kirlilik, nükleer kazalar, küresel ısınma, salgın hastalıklar ve virüsler gibi…

Hatırlarsak, Ekim 1962’deki Küba Füze Krizinde dünya nükleer bir soykırımın eşiğine gelmişti. Başkan John F. Kennedy’e nükleer savaş ihtimali sorulduğunda “yüzde 33 ile yüzde 50 arasında bir yerde!” diye cevaplamıştı. Aynı tarihte Başkanın danışmanı ve tarihçi Arthur Schlesinger, bu olayı, “insanlık tarihindeki en tehlikeli dakika” olarak tanımlamıştı. Düşünsenize nükleer bir soykırımla dünya nüfusunun bir kısmı katledilse ne olurdu? O tarihten önceki 30 yıl içindeki yapılan tüm nükleer araştırmalardan sağlanan fayda, zararından daha az olurdu. Yani tüm çalışmalar insanlığın faydasına değil, aleyhine olurdu. Nedense Kennedy günümüz idarecilerinden epey farklıymış. Füze kriziyle ilgili soruya “bakalım, kaderde varsa…” diye cevaplamamış. Çünkü risk ile kader farlı kavramlardır. Risk, kader değildir, seçimdir!! Yeri gelmişken şunu da belirtmek isterim, eğer riskin bilinmesine rağmen gizlenerek teknolojik inovasyon yapılıyorsa bu; ahlaki tehlikedir!! Örneklersek, bir ilacın öldürücü yan etkisi bilinerek piyasaya sürülüyorsa, bu ahlaki tehlikedir. Aslına bakarsanız teknolojik gelişim sırasında yaratılan risklerin ne denli ahlaki tehlike oluşturduğunu belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Neyse konumuz bu değil.

Nükleer savaş yaşanmış bir örnekti ama insanlık tarihindeki tek örnek değildir. İçten yanmalı motorların faydası, kirlilik ve küresel ısınma şeklinde ödediğimiz maliyetin üzerinde mi? Eminim aklınıza benzer misaller geliyordur. Kısacası teknolojik keşifler riskleriyle geliyor. Tıpkı yeni bir ilacın görünmeyen yan etkileri gibi… Yine de tüm keşiflerin yan etkileri var diyemeyiz. Bazıları tamamen hayat kurtarmaya adanmış olabilir. Araştırmalara göre 1986 – 2000 arasında piyasaya sürülen yeni ilaçlar beklenen yaşam süresini yüzde 40 uzattı. Şöyle bir düşünün, ABS fren sistemi, hava yastıkları gibi ekipman daha emniyetli yolculuğa imkân tanımadı mı? Peki, yaşam ile ölüm arasında fark yaratan bu teknolojiler ekonomik büyümeyi nasıl etkiliyor?

Ekonomik büyüme teorisini “Rus Ruleti” olarak adlandıralım. Rus ruletini bilirsiniz, ölümcül bir şans oyunudur. Bir an için yeni fikirlerin, ahlaki tehlike sınırları dışında kalarak, tüketimi artırarak ekonomik büyümeyi hızlandırdığını düşünün!! Ama ufak bir ihtimal var ki; yeni fikrin bilinmeyen bir tehlikesi olabilir, mesela birçok hayata mâl olabilir. Bu da bir Rus Ruleti değil mi? Keşifler ve ekonomik büyüme hep bu örneğe benzer şekilde mi ilerlemek zorunda? Yoksa tüketimin yeterli seviyeye çıktığına kanaat getirip Rus Ruleti oynamayı sonlandırmalı mıyız? Bu soruların cevapları hayat kurtarmaya adanmış teknolojileri nasıl etkiler? Sorular, sorular, sorular…

Tüm bu soruların cevapları tercihlerimize dayanıyor. Ya da liderlerin tercihlerine… Geleneksel bakış açısında; emniyetli bir hayat ekonomik büyümeye baskın gelmektedir. Yani toplum güvenli bir yaşamı konfora yeğliyor. Bunu terör eylemlerinin yoğun olduğu bölgelerde gördük. Toplum tehlikeli anlarda güvenli bir yerde olmayı, gezmeye tercih etti. Güvenin, konfora tercih edildiği ortamda ekonomik büyüme olması gereken değerin altında kalır, hatta sıfır olabilir. Çünkü tüketim ve üretim düşer.

2011 yılında Charles I. Jones bu konuyu matematiksel bir modele çevirerek hesaplamalar yaptı ve bu çalışmalarını “Life and Growth” isimli makalesinde yayınladı. Sonuç nedir diye merak ediyorsunuz!!

Bahsettiğimiz Rus Ruleti, korumasız bir ekonomik büyümeye yani yeni fikirlerin keşfine bağlıdır. Ama sonuç bu modelin detaylarında gizli… Önemli olan, tüketimin ekonomiye sağladığı marjinal faydanın hangi süratte düşeceğidir. Şunu demek istiyorum; belki konforlu hayat ve ölüm tehlikesi arasındaki tercih noktasında, tüketimdeki büyümenin katlanarak artması optimal olanıdır. Belki de tüketimin sabit bir seviyede tutularak, büyümenin sıfıra düşürülmesi optimaldir. Kim bilir??!

Günlük tüketimimiz geleceğimizi etkiliyor.

“Hayatımı konfor için tehlikeye atamam” diyorsanız sezgisel olarak büyümenin yavaşlatılmasını istiyorsunuz demektir. İnsanlığın tercihlerine bakarsak can güvenliği (bazen de satın alınabilecek) çok lüks bir üründür. Ama şu sıralar çoğunluk böyle görmüyor meseleyi. Ne zaman ki insan hayatının değeri, konfordan ya da tüketim arzusundan daha değerli olacak, o zaman ekonomik büyüme kafalarda soru işaretine dönüşecek, hayatla ilgili aşırılığa kaçan kaygılar başlayacaktır. Ama bu aşamaya gelindiğinde bilin ki, hayatı tehdit eden unsurlar apaçık ortada olacaktır. Ancak böyle bir halde oluşan kaygılar, büyümenin yavaşlamasını sağlayabilecek güçlü ve arzu edilir etkileri yaratabilir. Yani hayatımızdaki herhangi bir gün içinde yaptığımız tüketimin ekonomiye olan faydası, hayatımıza eklenecek ya da çıkacak günleri etkiliyor diyebiliriz!! Her gün Rus Ruleti oynanıyor. 

Kimileriniz şunu sorgulayabilir; batı ile doğu arasındaki ekonomik büyüme aynı olsa dahi insan ömrü çok farklı. Kesinlikle haklısınız. Günümüz dünyasında insan hayatı her ülkede farklı değer taşıyor. Çünkü ülkelerdeki güvenlik standartları birbirinden farklıdır. Örneğin, kimi ülkeler İş Sağlığı ve Güvenliği tedbirlerini ekonomik büyümenin önünde tutarken diğerleri görmezden gelebilir. Görmezden gelenler açık şekilde ahlaki tehlike yaratmıyor mu? Yaratıyor. Ama bu konuya fazla girmeyeceğim zira insan hayatına farklı değerler biçilmesinin uluslararası ticarete, çevre kirliliğine, küresel ısınmaya ya da uluslararası ilişkilere olan etkileri ayrı ve çok ilginç bir araştırma konusudur.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com