İhracat çok karmaşık

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Bakterilerinde insanlar gibi ekonomik hayatları var dersem şaşırmayın. Bakteri topluluklarının yaşaması aralarındaki molekül ve protein ticaretine bağlıdır. Biri molekül ihraç ederken, diğeri ithal eder. İhtiyaçlarını giderip daha dirençli hale gelirler, tıpkı ülkeler gibi 

Bakterilerin ticaret hayatı, yaşamımızın her gününün her anında, üstelik biz olup biten her şeyden tümüyle habersizken gerçekleşiyor. Düşünün, bir grup bakteri sürekli değiş – tokuş yapıyor. Tıpkı ülkelerin ötekilerle yaptığı ticaret gibi. Devamlı bir takım şeyler, yabancıların ihtiyaçlarını karşılamak için yurt dışına gönderiliyor. Niçin bizlerden çok uzaktakilerin tüketimini bu derece önemsiyoruz? Piyasa ekonomisi böyle bir şey! Başkalarına gönderilen mallar bizlerin kazancıdır. Kimileri bir şeyler üretir, diğerleriyse buna sahip olabilmek için ödeme yapar. Yani yarışta kalabilmek bir takım ürünleri en iyi şekilde üretebilmeye bağlıdır. Uzun lafın kısası, ülkeler kendi refahları için ihracatı destekler. Tıpkı bakterilerin gelişimi gibi… Ama bir fark var; Enteresan bir şekilde ülkeler birbirlerine darılıp ticareti kesebiliyorlar.

İhracat ve uzmanlaşma her bölge için geçerlidir
Sadece ülkeler değil, şehirler, hatta ilçeler dahi kendi ölçeğinde ticaret yapar! Mesela şehirleri hayal edin; Her birinde benzin istasyonu, market, sinema var. Ama bu hizmetler yetmiyor. Halk şehrinde üretilmeyeni de istiyor. Örneğin, birçok bölge otomobil, ilaç, petrol, televizyon üretmiyor. Başka yerlerden ithal ediyorlar. Bu ithalatın bedelini ödeyebilmek, ürettiklerini satmalarına bağlıdır. Demem şu ki; şehirdeki üretim durursa ithalat devam edemez! Gelir elde edemeyenin tüketme hakkı da azalır.
Buna en uygun örnek Arap dünyasıdır. Arap dünyasının toplam ihracatı (fosil yakıtlar dışarıda tutulursa) küçük bir Avrupa ülkesinden bile daha az. Petrol bir enerji kaynağı olarak ya tükenecek ya da yerini başka bir kaynağa bırakacak. O vakit, Sahra’nın kuzeyindeki Afrika ile güneyi arasında pek fark kalmayacak.
Veyahut teknolojiye bağımlı bir ekonomiye bakalım. Sadece teknoloji gelişimi ile büyüyen ya da yıkılan ülkeler var. Iphone’u düşünün… Finlandiya’nın ulusal şampiyonu Nokia’yı devirmedi mi?
Teknoloji deyince Uzakdoğu’yu unutamayız. Örneğin Güney Kore bugünün değeri ile 1963’de 600 milyon dolar ihracat yaparken, 50 yıl sonra yaklaşık 600 milyar dolar ihracat yapıyor. Çünkü teknolojiyi öncelikli tuttu. Dünyanın kuruluşundan beri teknoloji hep bu denli önemliydi diyemeyiz. Fakat son birkaç dekat içinde teknolojiye önem verenler aldı başını gitti. Teknolojiden önce yıldız sektörler sanayi ve tarımdı. Bu konudaki en şaşırtıcı hikâye Arjantin’dir. 19’uncu yüzyılın sonunda Arjantin, tarım ürünleri ihracatında şampiyondu. Hatta I. Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’daki yatırımcılar “bir Arjantinli kadar zengin” deyimini kullanmışlardır. Ama 1920’li yıllarda tarım ürün fiyatlarında ortaya çıkan değişimler, tek ihracat kalemi tarım ürünleri olan Arjantin’i istikrarsızlığa sürükledi. Arjantin’in günümüz ekonomisi malum!
Gelin bir de Türkiye’ye bakalım. Güney Kore kadar olmasa da Türkiye de teknolojiye önem verdi. 1965’te ihracattaki en büyük oranlar; yüzde 31 ile pamuk, yüzde 18 payla fındık, yüzde 6 ile küspe, yüzde 4’le zeytinyağı. 2013’teyse, ihracatın yüzde 5’i otomobil, yüzde 3’ü demir/çelik çubuk, diğer bir yüzde 3’ü kamyon tarzı araçlar. Tarım ürünlerinden, sanayi ürünlerine olan kayış Türkiye’nin teknolojik gelişiminin net bir göstergesi. Bu gelişim Türkiye’nin hikâyesinin Arjantin yerine, Kore’ye yakın olduğunu gösteriyor. Ama ihracat bu derece basit değil, çok daha karmaşık. Eğer başarı dönemin yıldız sektörlerindeki üstünlükle gelseydi, Japonlar bugün dünya lideri olurdu.

Hayat bundan çok daha karmaşık
1970 ve 1980’lerde Japon ekonomisinin üretimi, teknoloji atağı sayesinde patladı fakat Japon halkının tüketimi üretiminden bir hayli azdı. Doğal olarak Japon ekonomisinin kalbi, bugün Çin ekonomisinde olduğu gibi ABD’ye yapılan ihracatta atıyordu. Daha sonra Plaza Anlaşmasıyla Japonya’nın ABD’ye olan ihracatına ağır bir darbe vuruldu. Japonya’nın kalbi durdu! Çünkü mesele sadece teknoloji sahibi olmak değildi. İhracat yapılacak ülke seçimi, eş seçimi gibidir. Seçerken de, devamında da dikkatli olmak şart.
Kısacası, hayat çok karmaşık. Sadece teknolojik yatırım ya da üretkenlikteki yükselişle ihracat artırılamaz. Seçtiğiniz ülkeler eşiniz gibi. Japonya iyi atılım yaptı. Ama ufak gibi görünen pürüzler ülkeyi geri vitese geçirdi. Gelelim Türkiye’ye; 1965’ten günümüze Türkiye’nin ihracatı farklılaştı, çünkü teknolojisi değişti, gelişti. Ama Japonya örneğine dikkat etmeliyiz. Unutmamalıyız ki; hayatta seçtiğimiz birçok şeyi nasıl elde ediyoruz, çünkü onlarda bizi seçiyor. Mesela, öğrenciler okullarını seçiyor, ama okulda onları seçerse öğrenci okula kayıt oluyor. Benzer diğer bir örnekte evlilik. Anımsarsanız sanırım, Türkiye’nin 2023 ihracat hedefi 545 milyar dolar. Bu hedefe ulaşmak 24 ana sektörde yaşanacak yükselişe bağımlı. Peki bu 24 sektörün seçtiği eş kim? Rusya! Türkiye hedef pazar olarak Rusya’yı seçti… Peki ya Rusya kimi seçti? Söyleyecek çok bir şey yok sanırım. Hakikaten konu ihracat olunca, herşey çok daha karmaşıklaşıyor.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com