Küreselleşmenin sonu var mı?

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

1870-1918 arasında kırsal bölgelerdeki üretim şekli, soy ve akrabalığa dayanıyordu. Buna ilk dönem denir. İkinci dönemde (1918-70) Asya tipi üretim gelişti. 2000’e doğru da küreselleşmeyle tanıştık.   

2000 yılında IMF küreselleşmenin gelişimi için dört kriter belirledi; ticaret, sermaye ve yatırım hareketi, insan göçü ve bilginin yayılması. Peki, bu gelişimin, küreselleşmenin sınırı nedir? Sonu var mı? 

“Küreselleşme” kelimesinin anlamı, tüketici açısından, birbiri ile bütünleşmiş ülkeler demek; yani daha fazla ürün seçeneği, rekabetçi fiyatlar. Üreticiler için de, rekabet ve yeni pazarlara erişim demek. Yeni pazarlara giriş ise, buralarda istihdam artışı demektir. Tüm bu gelişmelerin ortak ihtiyacıysa, taşıtacak bolca yük…

Küreselleşme, meddücezir gibi bir şey. Ülke ekonomileriyse, meddücezirdeki gemilerdir. Küreselleşmenin hedefi, zengin-fakir ekonomi ayırımı yapmadan tüm gemileri yükseltmekti. Bununla birlikte, gelişmekte olan ekonomilerde binlerce iş imkânı yaratılacak, orta sınıfın yaratacağı sert akıntıyla da yerel tüketim artacak ve ülkelerin pervanesi sürekli dönecekti. Yani ekonomileri büyüyecekti! Tüketimi karşılamak için daha fazla üretime ihtiyaç duyulacak, iş imkânları daha da artacak böylece yaşam standardı da yükselecekti. Hatta bu meddücezir esnasında, batılı ülkeler de binlerce kilometre uzakta üretilmiş ucuz ürünleri tercih edebilecek, geçmişe göre daha ucuz ürün tedarik edebilecekti. Zaman içinde ticari bariyerler kalkacak ve yabancı yatırımları daha da süratlenecekti. Buraya kadar yazdıklarım küreselleşmenin birinci perdesiydi.     

İkinci bölümdeyse, batılı firmalar ucuz üretim merkezleri bulacak, ülkelerinde yani gelişmiş ve olgun hale gelmiş ekonomilerde yapamadıklarını bu ucuz merkezlerde yapacak, buralarda elde edilen karlar ülkelerine taşınacaktı. Bu ucuz üretim merkezlerinde artan iş imkânı ve beraberindeki tüketim sayesinde buralarda da satış yapılacaktı. Yani yabancı yatırımcı satış hacmini katlayacaktı! Küreselleşme başladığı andan itibaren bunlar düşünüldü ve yatırım bölgeleri seçilirken ekonomisi büyüme vaat eden ülkeler seçildi. Örneğin; Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan, Tayland, Malezya vb.

Beklenti yüksekti ama…
Kâğıt üstünde müthiş bir şey şu küreselleşme. Ama kolay değil! Bu yeni oyunda kalabilmek için şirketler anavatanlarına ek olarak dünya ekonomisini de takip etmek zorundalar. Çünkü ülkeler birbirine bağlı ve bağımlı hale geldi. Sadece son dönemdeki ekonomik gündemleri hatırlamamız yeterli. Rus ekonomisi ne halde? Petrol fiyatları ne olacak? Hangi ülkeleri olumsuz etkiler? FED faiz oranlarını ne zaman artıracak? Yunanistan da durum nedir? AB ile Yunanistan boşanacak mı? Euro nasıl etkilenir? İnanın sorunlar bu kadar değil!     

1986 ile 2005 arasında dünya ticareti ekonomik büyümeden 3 kat fazla arttı. Ama 2005’ten beridir bu çarpan azalıyor. Şu sıralar 2’ye yakın! Bu şu demek oluyor: Dünya ekonomisi içinde küresel ticaretin payı azalıyor ya da küremiz büyümüyor. 

Diğer değerlere de bakalım. Mesela dünyadaki net yabancı yatırımı, ekonomik büyümenin 3,7 katıydı, kriz öncesinde. 2009 ve sonrasında ise bu oran 2 seviyelerine geriledi. Yani gelişmekte olan ülkelere eskisi gibi yatırım yapılmıyor. Yatırım miktarı azalıyor. Yatırımlar ile ticaretteki azalışa rağmen küreselleşme süper bir şekilde ilerliyor demek, fazlaca iyimser olmaz mı? IMF’nin 2000’de belirlediği dört kriterin ikisi kaybedilmiş gibi. Yani kriterlerin yarısı kayıp.     

Ne yazmıştık? “Yabancılar yatırım yaptıkları ülkelerde satış yapmak ister.” Ama bu iki çarpanın düşüşü umduklarını bulamadıkları anlamına geliyor. Küreselleşme ile ülke ekonomileri gelişti, büyüdü ama nüfusları henüz yeterince gelişmedi. Bu ne demek? Çin ve Hindistan gibi ülkelerde küreselleşme ile birlikte hane halkı harcamalarının artması gerekiyordu. Ancak, geçtiğimiz on yıl ile evvelki on yıl karşılaştırıldığında, hane halkı harcamasının ekonomi içindeki payı düştü. Yani tüketim beklendiği şekilde yükselmedi. Pazar küçüldü. Pazarın küçüldüğü yetmezmiş gibi bir de yabancıların kendi paylarını artırma çabası yerli üreticileri bir hayli üzdü. Dolayısıyla, bu ülkelerdeki yabancı firmalara zaman zaman ceza ya da rekabet yasağı getirildi. Hatırlarsak, 2014’te Maersk, MSC, CMA-CGM birleşimi olan P3’e Çin onay vermemişti. Bu birleşimde Çinli bir şirket olsaydı yine izin verilmez miydi? Cevap: Şartlar ne olursa olsun, yabancı yatırımcı ‘yabancı’dır.

Küreselleşme dönemi kapanıyor mu? Devam mı ediyor?
Bir bakış açısına göre küreselleşme, komünizm çökmeye başlarken yükselmeye başladı. Yani 1980’lerin sonunda. Bu bakış, 1990 ve 2000’lerdeki ticaret artışının itici gücünün Çin’in dünya ekonomisine katılımı olduğunu işaret eder. Eğer Çin’in dünya ticaretine katılım süreci tamamlandıysa, günümüzde azalışından şikâyet ettiğimiz dünya ticaretinin toparlanmasını beklemek düş kırıklığı ile sonuçlanır. Yani küreselleşme dediğimiz dönemin sonu burasıymış diyebiliriz.

Öte yandan, eğer küreselleşme dönemi devam ediyorsa, dünya ticaretinin ve yabancı yatırımlarının ekonomiler içindeki payı tekrar artmaya başlayacaktır. Peki, bu artış kriz öncesindeki gibi olur mu? Esas soru bu! Cevap ise: Avrupa ekonomisi bu şekilde devam ederse, gelişmekte olan ülkelerdeki hane halkı tüketimi artmazsa ve bölgesel ticaret anlaşmalarıyla ticaret teşvik edilmezse kriz öncesindeki 10 yılı yakalamak mümkün değil.

Kısacası geçmiş 10 yılı yakalayabilmek için siyasi ve ekonomik anlaşmazlıkların çözümlenmesi gerekir. Bunun çözümünü ülkelerden beklemek korkutucu, çünkü AB – Yunanistan örneği ortada. Öyle ya da böyle küreselleşmenin sınırına ulaştık diyebilir miyiz? 

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com