Mülteci sorunu Avrupa’yı delirtti

MDN İstanbul

Avrupa’daki bazı ülkelerin mülteci politikalarına bakınca tüyleri ürperiyor insanın, neredeyse Avrupa’yı dışarıya kapatmak istiyorlar. Kimileri sorunu ortadan kaldırmak için mülteci teknelerini batırmayı planlıyor

Türkiye bu ay geleceğine dair bir seçimin heyecanını yaşarken geçen ay Avrupa’da mültecilerin geleceğiyle ilgili önemli bir karar alındı. Avrupa Birliği (AB) dışişleri ve savunma bakanları bir araya gelerek insan tacirlerine karşı askeri operasyon düzenlenmesi konusunda anlaştı. Akdeniz’deki mülteci krizini önlemek gerekçesiyle hayata geçirilmesi düşünülen planın en önemli parçası bu.

Operasyonların merkezi olarak İtalya’nın seçildiği plana göre, ilk aşamada insan tacirlerinin faaliyetlerini tespit etmek için uydu gibi tüm keşif olanaklarından istihbarat sağlanacak, ardından mültecileri taşıyan teknelere ya el konulacak ya da batırılacak. Amaç teknelerin engellenmesi olduğu için operasyonlar teknelerde mülteci yokken yapılmaya çalışılacak.

Peki büyük insanlık trajedilerine sahne olan Akdeniz’de bu plan sonuç verecek mi? Ya da daha önemli olan, bu plan başka trajedilere yol açabilir mi?

Avrupa Birliği, planı Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında gerçekleştirmek istiyor. Ayrıca Libya’nın da onay vermesi gerekiyor. Libya’yla ilgili görüşmeler başladı bile. Ancak Libya‘nın onay vermesi ne demek tam belli değil, çünkü ülkede siyasi bir kriz yaşanıyor, ciddi bir otorite boşluğu bulunuyor. İki ayrı hükümetin varlığı durumu flulaştırıyor. Uluslararası toplumun tanıdığı hükümetin BM’deki temsilcisi İbrahim Dabaşi Avrupa Birliği’nin planınıın pek de iyi bir fikir olmadığını söylerken çok önemli bir konuya değindi: Balıkçı tekneleri ile mülteci tekneleri nasıl ayırt edilecek?

Plana gelen eleştiriler bu kadar sınırlı da değil. Sivil toplum örgütleri, Avrupa Birliği’nin planının mülteci krizini daha da kötüleştireceğini ve insan hayatını tehlikeye atacağını savunuyor. Brüksel merkezli Avrupa Siyaset Araştırmaları Merkezi Direktörü Daniel Gros da basına verdiği demeçte benzer bir vurgu yaptı. “Bir kere öncelikle karşımızdaki resme bakmamız ve oradaki teknelerle ilgili sorulara yanıt vermemiz gerekiyor. Belki oradaki teknelerin yarısı insan tacirlerinin yarısı da balıkçıların. Bu nasıl ayırt edilecek?”

Dahası soru işaretleri planı kabul edenler tarafından da dile getiriliyor. Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen yasal sorunlardan bahsedip zor sorularla karşı karşıya olunduğunu dile getirdi ve ekledi: Can kurtarmak öncelikli olmalı. Benzer şekilde Almanya Kalkınma Bakanı Gerd Müller de planın çok riskli olduğunu belirtti ve Akdeniz‘in bir ‘ölüm denizi’ haline gelmesine izin verilemeyeceğini vurguladı.

Meselenin ucunun en fazla dokunduğu İtalya ise sığınmacıları taşıyan teknelere karşı önlem alınmasının zamanının geldiğine inanıyor. Nisan ayında 800 kişinin ölümüyle sonuçlanan deniz faciasının ardından mesele AB’nin gündemine bu kadar düşmüşken İtalya fırsatı kaçırmak istemiyor ve diplomatik alanda askeri misyon için çalışıyor. Fakat kritik sorulara onların da verdiği yeterli bir yanıt yok: Şüpheli bir teknenin kaçakçılara ait olduğuna kim karar verecek ya da buna nasıl karar verilecek? Hukuki süreç nasıl ve neye göre işleyecek? En önemlisi masum mültecilerin hayatlarının tehlikeye atılması nasıl engellenecek?

Avrupa’da bunları ve benzeri soruları soranlar planlanan operasyonlara dair kaygılarını ve eleştirilerini bilinen bir cümleyle dile getiriyor: Silahlı bir müdahale sorunu gerçekten çözer mi? Yanıt elbette sorunun içinde gizli: Kesinlikle hayır!

Üstelik mağdur durumdaki sığınmacılar deniz yoluyla kaçamaz hale gelseler bile insanlar açısından ne çözülmüş olur ki; kaçamayanlar çok ağır koşulların kendilerini beklediği Libya gibi yerlere dönmek zorunda kalacak. Avrupa Birliği ellerini yıkarken insanlık trajedisi Avrupa’nın gözlerinden ırak yerlerde sürecek. Ve büyük olasılıkla bu insanlar başka yollarla, başka ülkeler üzerinden, başka insan tacirlerinin insafına kalarak yeniden deneyecekler insanlık dışı koşullardan kaçmayı.

Konuya buradan yaklaşanlar sığınmacıların Avrupa’ya girişlerinin yasallaştırılmasının sorunun tek çözüm biçimi olduğunu söylüyor. Bu görüşe göre, böyle bir sistem insan tacirlerine olan ihtiyacı da ortadan kaldıracağı için gerçek bir başarının kapısını açabilir. Bu noktayı ciddi olarak öne sürenlere karşı Avrupa’ya gelen sığınmacıların ülkelere dağıtılması sorununu dile getirenler de var tabii. Sivil toplum kuruluşları her ne kadar önceliğin insanların hayatları ve hakları olduğunu söyleseler de konu bir yandan ister istemez bir siyasi pazarlık, siyasi malzeme haline gelebilir. Sonuçta İngiltere, Macaristan, Slovakya başta olmak üzere bazı ülkelerin mülteci kabul etmeye gönüllü olmadıkları, daha doğru ifadeyle sert biçimde karşı oldukları biliniyor.

İspanya da Avrupa Birliği Komisyonu’nun 28 ülkenin ekonomisi ve nüfusuna göre açıkladığı mülteci planını eleştirdi. İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Garcia Margallo “Her zaman söylediğimiz gibi bizden istenilen dayanışma için elimizden gelen tüm çabayı göstermeye hazırız. Ama bu dayanışma, gerçekçi, adil ve orantılı bir çaba olmalı. Benim görüşüme göre komisyonun kriterleri bunu karşılamıyor. İş veremediğin mültecilere entegrasyon sözü vermek bence kötü bir hizmet” dedi.

Komisyonun sunduğu planda İspanya’ya mültecilerin yüzde 9,1’ini alma kotası getiriliyor. ancak İspanya buna içinde bulunduğu ekonomik kriz ve yüzde 24’lük işsizlik oranını gerekçe göstererek karşı çıkıyor.

Komisyonun planına göre en çok mülteci kabul etmesi gereken dört ülke sırasıyla Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya.

İşin özeti, sığınmacılar her gün yeni trajedileri Avrupa’nın ve insanlığın gündemine taşıyor. Ve ne yazık ki Avrupa’da bu ölümlere seyirci kalmayı seçen, göz görmezse gönül katlanır diyen çok sayıda politikacı ve bürokrat bulunuyor. Hatta verilen demeçlere bakılırsa bazıları ellerinden gelse Avrupa‘yı dışarıya tamamen kapatacak.

Oysa Avrupalı karar alıcılar ve politikacılar sığınmacılara değil, sığınmanın nedenlerine karşı mücadele etmeyi temel bir perspektif olarak politikalarının merkezlerine almadığı sürece sığınmacı sorunu devam edecek. Unutulmamalı ki, Avrupa Birliği’nin daha önce aynı nedenlerle aldığı sınırları duvarlarla, tellerle çevirme kararı göçün sadece yönünü, rotasını değiştirdi.

Avrupa acil olarak mülteci haklarını çiğnemeden kendi içindeki mülteci düşmanı kitleleri susturmanın yolunu bulmalı. Bunun ilk ayağı da meseleye taraf olan tüm devletlerin beraber çalışması, ülkeleri içinde ve dış politikada insan haklarına saygılı bir çizgi izlemeleri ve mülteci ya da sığınmacılar için yasal yollar açmaları. Bu başarılırsa sığınmacılar kendilerini insan tacirlerine teslim etmek zorunda kalmayacaktır.

Hala çok sayıda sığınmacı insan olmaktan gelen haklarını kullanarak yaşamak için ülkelerinden kaçmak, uzaklaşmak zorunda, hala bunun için görebildileri tek yol insan tacirlerinin gösterdiği yol ve hala göçler esnasında çok sayıda insan ölüyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün verileri tüyler ürtertici değil mi: Sadece 2015’in ilk dört ayında 1780 sığınmacı kaçış yolunda yaşamını yitirdi.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın