Mavi Vatan

Levent Akson

leventakson@marinedealnews.com

BİFO’nun Barok Gecesi konserinden çıktıklarında Doktor’dan önceki yaşamının anlamsızlığını fark etti Junior, akşamları bir kafe ya da restoranda arkadaş sohbetleri, hafta sonları deplasmana gitmecesine futbol tutkusu ve sonraki akşamlar maç kritikleri, masa başında ülkeyi kurtarmalar, ne olacak bu denizcilik marketinin hali… bitmez, tükenmez sohbet konuları idi.

“Ne oluyor bana?” diye de sormadan edemiyordu kendine, kimse onu zorlamıyordu konsere gitmeye ya da İstanbul Film Festivali’ndeki ödüllü bir filmi izlemeye. Fana’nın eşi ile Doktor’un yaptığı programa iki arkadaş ses çıkarmadan rıza gösteriyorlar, konser/sinema çıkışı bir kafede konser ya da filmin sohbetini yapıyorlardı.

Fana pek mutlu gözükmese de “Tek Kanat”ın (Fana eşine Tek Kanat derdi, bunun ne anlama geldiğini Junior hiçbir zaman bilmedi ve Fana’ya da sormadı) etkinlik konusunda hiçbir talebini geri çevirmemişti, nezaketinden mi? Hayır, Tek Kanat‘a o kadar aşıktı ki…

Fana kadar mutsuz değildi bu etkinliklere katılmaktan, öğrencilik yıllarında sinema ve tiyatro en sevdiği etkinliklerdi ancak doğrusunu söylemek gerekirse rock müzikten başka müzik dinlememişti, koyu bir Jimi Hendrix tutkunuydu, evinin odasını Jimi’nin fotoğraf ve albümleri ile doldurmuştu.

Yine bir cuma akşamı ilerleyen saatlerde Tek Kanat, Fana’nın elini tutmuş Nahit Ulvi Akgün’ün o harika şiirini gençlerin gözlerinin içine bakarak okumuştu:

Bir şey var aramızda,

Senin bakışlarından belli

Benim yanan yüzümden,

Tek Kanat şiirin tamamını nefis bir tonlama ile okuyarak bitirdiğinde Doktor hızla masadan kalkmış, mutfağa yönelmiş ve bir şeyler getirmek bahanesi ile kendisini yok etmişti.

Bir şeyler vardı aralarında, değil ten teması göz temasından bile kaçıyorlar ve adını koyamadıkları bu dostluğu kaybetmemek adına susuyorlardı.

Doktor masaya bir etkinlik teklifi ile döndü:

— Arkadaşlar yarın Rahmi Koç Müzesi’nde Amiral Cem Gürdeniz’in Mavi Uygarlık kitabının tanıtımına davetliyiz. Cem Amiral’in kızı benim yakın arkadaşım ve hepimizi davet etti, var mısınız?

Fana ağzında bir şeyler geveledi, Tek Kanat tercüme etti:

— Siz gidin, beni affedin demek istiyor.

— Tamam, dedi Doktor. O halde üçümüz gideriz.

— Onaylandı, dedi Junior.

28 Mart hayatının en önemli günlerinden biri olmuştu Junior’un. Silivri baskınında 3.5 yıl hapis yatmış bir amiralin hapishanede yazdığı kitabı imzalı almak hayali ile gittiği etkinlik daha sonra Cem Amiral ile yemekte başlayan ve gece yarılarına kadar süren sohbet ile devam etmişti.

Cem Amiral, kitabın tanıtım konuşmasında neler demişti:

— Bugün üç ayrı faaliyet nedeniyle sizleri, sadece ulusal çapta değil dünya çapında özel bir yere sahip bu seçkin müzeye davet ettim.

— Üç faaliyetin birincisi, yeni kitabım Mavi Uygarlık’ın tanıtım ve doğum gününü kutlamaktır.Mavi Uygarlık, Mavi Vatan ile ilk kez bu sularda buluşuyor.

— Üç faaliyetin ikincisi amatör seviyede yapabildiğim 16 gemi maketi ve diaromanın sergilenmesidir. Bugün burada 16 maketimi göreceksiniz. Ancak içlerinde çok özel olan dört diorama var.

— Bunlar Silivri’de denizi değil görmek, hayal bile etmenin güç olduğu koşullarda yapıldı. Kullanılan malzemeler özel maket malzemeleri değildir. Denizler diş macunundandır. Teknelerin ahşap malzemeleri kürdan ve kahve karıştırma çubuklarından elde edilmiştir.

— Bu maketlerin insan hayatı için en büyük ispatı, beden tutsak olsa da erdem ve cesaretle sulanan ruhun özgürlüğünden taviz vermeyeceği ve bilgi ile beslenen yaratıcılığın asla sınır ve engel tanımayacağıdır. Zira hayal etmek yaratmaktır, yaratmak da özgürlük.

Junior yanında oturan Doktor’a baktı, ağlıyordu. Göz yaşlarını Junior gibi içine akıtamamıştı. Salonda kimse Doktor ve Junior’dan farklı değildi.

Dedesi aklına geldi, babası ve amcası ile sohbetlerinde şöyle derdi: “Bir ülkede iktisadi sistem çökerse hükümet, yargı çökerse rejim (ülke yönetim şekli) değişir.”

Dedesi yine engin görüşü ile haklı çıkıyordu.

Cem Amiral konuşmasını sürdürdü:

— Üç faaliyetin sonuncusu Rahmi Koç Müzesi’ne denizci kimliğim ve denizcilik geçmişime ait bazı objelerin hibe edilmesidir. Şimdi üniformam, Gaziantep’im, kılıcım ve flandramı Türk ve dünya denizciliğinin bu mümtaz müzesinde sonsuzluk vardiyasına uğurluyorum. Ne mutlu onlara! Her sabah uyandıklarında Sadun Boro’nun Kısmet’ini, Gölcük Tersanesi’nin Konca’sını, denizaltı filomuzun karakızı Uluç Ali Reis’i, adalar hattının kuğusu Fenerbahçe’yi ve daha nice eşsiz deniz şaheserini görecekler. Daha da önemlisi Türk Donanması’na kabaca 500 yıl ev sahipliği yapmış Haliç havasını koklayacak ve soluyacaklar. Mavi uygarlığın deniz kültürü merkezinde, Toprak Gemi Anadolu’nun Mavi Vatan’la buluşmasına tanıklık edecekler.

Onları buraya teslim ettikten sonra kalbim burada atacak.”

Salon, Cem Amiral gibi Silivri zindanlarında yıllarını geçirmiş amiral, subay, eşleri ve yakınları ile doluydu, herkes Cem Amiral’i kutluyor ve kitabını imzalatmak için yakınına gelmeye çalışıyordu.

Junior bekledi, kitabı Amiral’in önüne koydu ve ağzından şu cümleler döküldü:

— Müzeler sonsuzluğa uğurlanan objeler ile dolu olsa da Rahmi Koç Müzesi’nin üniforma ve kılıcınıza emanetçi olacağına inanıyorum.

Amiral imzalı kitabını verirken sadece gülümsedi.

Kızların yanına döndüğünde Doktor:

— Gecenin sürprizine hazır ol, Cem Amiralim bizi yemeğe davet etti, dedi.

Uzunca bir yemek oldu, Junior’u Amiral’in yanına oturtmuşlardı, galiba Amiral öyle istemişti; bir sivil denizci ile sohbet etmek.

Junior yemek boyunca hep bir soruyu sormak istedi Amiral’e, cevabının ne olacağını tahmin ettiğinden korkuyor, soramıyordu. Şunu sormak istemişti: “Tutsaklığınız süresince sizi ya da denizci tutsakları Deniz Ticaret Odası’ndan ziyaret eden oldu mu?” İyiki de sormadı; çünkü alacağı cevaptan dolayı bütün gece utanç içerisinde Amiral’in yanında oturacaktı.

Junior’un Amiral ile sohbetini Doktor uzaktan izliyor, konuşulanları bir bir beynine kaydediyordu.

Junior evrim geçiriyordu, yeni sözcükler girmişti dünyasına, “Mavi Vatan?”

 Nasıl tanımlamıştı Cem Amiral:

— Mavi Vatan, deniz yetki alanlarımız olan karasuyu, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge içindeki su kitlesi ve deniz diplerini kapsar, Türkiye yüz ölçümünün yarısına yakın bir alandır.

Junior sordukça Amiral sıkılmadan ve yüzünden hiç eksilmeyen gülümseme ile cevap veriyor,  masadakiler ancak dinleyici olarak bu yemeği izliyorlardı, masa Amiral ve Junior’a kalmıştı.

Kıta sahanlığı, karasuyu, münhasır ekonomik bölge, Kardak, adalar, adacıklar, kayalıklar. Neden hedef Türk Donanması? Junior fark etti ki masa toplanmış, çaylar içilmiş, saat hayli geç olmuş, misafirler bu koyu sohbeti bölmek istememişlerdi; ancak restoran sahibi “Hadi artık evlerinize gidin ki biz de gidelim.” dercesine başlarında bekliyordu.

Tek Kanat araya girip Junior’a dönerek çok geç bir saat olduğunu ve gitmeleri gerektiğini söylediğinde saat gece yarısını geçmişti.

Junior, arabayı kullanıyor ve yüksek sesle konuşulanları tekrar ediyordu:

— Kardak için, bir kaya parçası ve değer mi patırtı koparmaya diyordu bazılarımız, meğer bir kayalığın bile kıta sahanlığı kilometrekareleri bulabiliyor.

— Meis Adası yüzünden Akdeniz’den yüzbin kilometre kare alan kaybediyoruz. Yuh olsun!

— İngiliz devlet adamı Ricaut ne demiş: “Türkler, günün birinde denizde güçlü olmayı akıllarına koyarlarsa ve gerektiği gibi çalışırlarsa, bütün cihanın önlerinde eğileceğine kimsenin kuşkusu olmasın.”

Uzun süre sessiz kalan Tek Kanat arkadan seslendi:

— Etkilenmeyecek gibi değildi Amiral’in konuşması. Son cümlelerinden nasıl bir çıkarsaman olabilir?

Junior sustu, hatırlamaya çalıştı. İşin kolayına kaçıp,

— Tam anımsayamıyorum, sen hatırlatır mısın? dedi.

Tek Kanat, cümleleri tek tek ve belli kelimelerin üzerine basarak,

— Anadolu insanının çok hızlı öğrenme ve yeniliklere uyum sağlama yeteneği ile doğaya yakın karakteri bu süreçte kuvvet çarpanı rolündedir. Okuduklarım, dinlediklerim ve bizzat yaşadıklarım paralelinde ifade etmek isterim ki, Anadolu insanı eğitildiği ve yönlendirildiği taktirde, kısa sürede okyanus denizcisi olabilecek, en iyi savaş ve ticaret gemileri ile yat ve sportif tekneleri inşa edebilecek, en uzak alanlarda deniz ticareti ve balıkçılık yapabilecek ve denizcilik kültürünü kısa sürede geliştirip benimseyebilecek yetenektedir.

Junior arabayı uygun bir park alanında durdurdu, kazık bir soru gelmişti Tek Kanat’tan. Yardım istercesine Doktor’a baktı, hiç oralı değildi Doktor. Sadece hafifçe arkasına dönüp,

— Güzel soru, dedi.

Junior’ın sessizliği soruyu anlayamamasından geliyor ancak bunu da açık etmek istemiyordu, bunu fark eden Tek Kanat tek tek sormaya başladı:

— Anadolu insanı eğitildiği ve yönlendirildiği taktirde kısa sürede okyanus denizcisi olabilir mi? 

Junior evet anlamında başını salladı.

— Peki şu anda dünyanın en iyi ve özverili deniz adamları kimler?

Junior bu defa düşünmeden

— Türk’ler, dedi.

Bunu en iyi bilen de kendisiydi. Yıllarca gemilerini bu insanlarla yürütmüş, yaşanan sorunlarda ne gemisi ne de armatörünü terk etmiş insanlardı bunlar; deniz emekçileri.

Tek Kanat sormaya devam etti:

— Senin gemilerinde hangi ülkeden insanlar çalışıyor?

— Elbette Türk’ler, dedi Junior.

Devam etti sormaya Tek Kanat:

— Şu anda Türklere ait gemilerde çalışan yabancı personel sayısını biliyor musun?

Düşündü Junior. Sayısal olarak bilmiyordu, ancak bildiği bir şey vardı ki o da son yıllarda Türkler tarafından alınan gemilerde tüm personel yabancılardan oluşuyordu.

Tam da burada Doktor düşünmekte olan Junior’a şu soruyu sordu:

Vatan sevgisi nedir biliyor musun?

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
leventakson@marinedealnews.com