Bana bir masal anlat baba

Levent Akson

leventakson@marinedealnews.com
Junior’un şirkette ilk günüydü, her ne kadar babası “yazıhane” dese de ona göre birkaç gemisi, ciddi sayıda kara çalışanı olan bir denizcilik şirketiydi.  Bir süre yurt dışında kalmış, dil kurslarının ardından kısa bir süre gemi işletmeciliği eğitimi almış ve artık yazıhanenin ve gemilerin gelecekteki yöneticisiydi Junior. Şirkette, çocukluğundan beri tanıdığı herkes son derece saygılıydı, tek eksiği tecrübeydi ki, bunu da başta babası olmak üzere çalışanlardan kısa sürede edineceğine emindi.  Çok akıllı bir başlangıç yaptı, teknik konuları mesleğinde çok saygın bir kaptan ağabeyine bıraktı ve kendisini tamamen ticari işletmeye verdi. Haftanın sonunda ilk dersini babasından alacaktı. Sekreter, Senior Bey’in kendisi ile görüşmek üzere çağırdığını söylediğinde heyecanlanmıştı, kapıyı çaldı, içeri girdi, babası yerinden kalkmadan oturmasını işaret etti, bir şey içer misin diye de sormadı. Konuya hemen girdi Senior, önüne bir kitap uzattı, kapağına baktı Junior, daha önce hiç görmemişti, “Maritime Economics by Martin Stopford “.  Senior ayağa kalktı ve geniş odayı adımlamaya başladı, yürürken de konuşuyordu:
-Bak evlat, yabancı dili çok iyi konuşabilirsin, denizcilik terimlerini, sigortayı ve hatta deniz hukukunu iyi öğrenmiş olabilirsin, ancak, en önemli bilmen gereken ise “denizcilik döngüsü”nün ne olduğudur. Junior şaşkındı, ” döngü “, kelime anlamını biliyordu ancak denizcilikle ne ilgisi vardı? Sesini çıkarmadı, kitabı eline aldı ve babasının gizliden verdiği hafta sonu ödevini kolunun altına sıkıştırıp odadan çıktı. Hafta sonu ne de çok planları vardı Junior’un, sevgilisi ile buluşup ortak bir arkadaşlarının doğum günü partisine gideceklerdi, pazar günü ise günübirliğine şehir dışına çıkmayı planlamışlardı. Yapacağı tek şey bu programları iptal etmek idi ki, o da sıkılarak sevgilisini aradı ve programı iptal etmesi gerektiğini sakin bir dille anlattı, sevgilisi ne kadarını anladı bilemedi ancak ses tonundan kırgın, biraz da kızgın olduğunu anlamamak için onu hiç tanımıyor olmak gerekiyordu. Tuğla gibi kitap diye geçirdi içinden, babasını tanıyordu, hafta içi olmadık bir zamanda çağırıp kitap ile ilgili bir takım sorular sorabilirdi, hazır olmalıydı. Hafta sonu, olağan maç izlemeler dışında kitabı okumak ve anlamak gayreti içinde oldu, önce “döngü”nün anlamının “shipping cycles” olduğunu keşfetti, hayatında görmediği kadar grafikler vardı kitapta, grafiklerden öylesine sıkılmıştı ki bir ara hayatının geri kalan kısmında grafik görmeye tövbe etti. Kitabı okudukça babasının ne demek istediğini, neden bu kitabı önüne attığını anlama başladı. Denizcilik döngüsüne, kendince bir terim de buldu “dönme dolap”.  Dönme dolap, ortalama yedi yıllık bir süre içerisinde bir turunu tamamlıyor, dönme dolabı kontrol eden kişi sizi bir süre yukarıda tutarak etrafı görmenizi, haz almanızı sağlıyor daha sonra hızla kolu çevirerek sizi başladığınız yere geri getiriyordu.
Öyle bir dönme dolap ki, insanlar, dönme dolabın kabinine istedikleri yükseklikte giriyorlar çıkıyorlar ve ne kadar yüksekten giriyorlar ise ücretini o kadar fazla ödüyorlardı. Kitabı okudukça ilgisini çeken en önemli olgu ise; her döngünün ayrı bir nedeni olması ve birbirine benzememesi idi, peki bunlar önceden tahmin edilebilir miydi? İşte babasının sorusu muhtemelen buradan gelecekti.
Geleceği tahmin etmek için geçmişi araştırmak gerekirdi, Junior’ da öyle yaptı. 1950 yılından bugüne deniz taşımacılığını araştırdı ve yeni bulgulara ulaştı;
– O yıllarda 500 milyon ton olan deniz taşımacılığı bugün 10 milyar tona çıkmıştı,
– 1979/1987 yılları arasındaki ekonomik durgunluk hariç deniz taşımacılığı her yıl ortalama yüzde 4.7 büyümüştü,
n Son 60 yılda Atlantik deniz taşımacılığı yüzde 80 azalma göstermiş ve dünya deniz ticaretindeki payı yüzde 46’ya düşmüş, buna karşın Pasifik taşımaları yüzde 18’den yüzde 53’e yükselmişti,
– Son 18 yıl içerisinde deniz yolu ile taşınan yükler 5 milyar tondan 10 milyar tona çıkmış ve ortalama yüzde 2.25 büyüme ile 2055 yılında 26 milyar tona çıkması beklenmekteydi,
Bu veriler doğru olmasına doğru idi ancak 26 milyar ton yükün deniz yolu ile taşınması ile ortaya çıkacak karbon emisyonları ne olacaktı?
Araştırması, nerede ise kendisi ile soru/cevap ve çelişkilere dönmüştü. Martin şu soruları soruyordu:
“Denizcilik döngüsünü ve uzunluğunu tahmin etmek oldukça güçtür, etki altında kaldıkları unsurları araştırmadan bir tahminde bulunamazsınız, küreselleşme, yakıt maliyeti, gemi teknolojisindeki olgunlaşmalar, düşük kazançlar, enerji maliyetindeki yükselmeler, iklim değişiklikleri, jeopolitik, olgunlaşan Çin, tek tek araştırılması gerekli konulardır ”
Junior’un kafası giderek karışıyordu, dönme dolabın kolunu tutan adamın bir turu ne kadar sürede yaptıracağını tahmin etmek Junior’a göre mümkün değildi. Dönme dolabın dibinde geçen süre, her döngüde giderek artıyordu, 2008 yılından bu yana dönme dolabın kolunu tutan adam hala hareket düğmesine basmamıştı, yukarıda da pek müşteri kalmamıştı ama yine de dönme dolaba binmek isteyenler sırada idi.
Daha önceleri okuduğu bir makale aklına geldi. Denizcilik krizleri döneminde deniz yatırımcıları kendilerini kare asları ile korurlardı; yaşlı gemiler derhal hurdaya gönderilir, fazla tonaj laid- up yapılır, yakıt tasarrufu için düşük yol ile seyir yapılır ve yeni siparişler iptal edilirdi.
Bu defa tuhaf şeyler oluyordu, market düşmeye devam ederken yeni siparişler durmamıştı, burada “cobweb” teorisi çöktü diye düşündü , laid-up tonaj yok denecek kadar azdı, hurdalama bir önceki senelere göre daha düşüktü ve yakıtların ucuzlaması ile birlikte sönümlenen tonaj tekrar hortlamıştı.
Bütün bunlar 2008 Amerika’da başlayan mali kriz ve bunu takip eden ekonomik durgunluk döneminde oluyordu, kısacası önceki döngüler ile uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Bir başka grafiğe takıldı gözü; dünyada 100 ya da daha fazla gemi sahibi olan şirket sayısı son bir yılda yüzde yüz artmıştı, haşin kapitalizm denizcilik sektöründe de dişlerini göstermeye çoktan başlamıştı.
Hafta zor başladı Junior için, babası çağıracak mıydı?  Çağırdığında hangi soruları soracaktı, kafası hayli karışıktı.
Pazartesi ve ertesi günler çağıran olmadı, cuma günü çıkmak üzere iken sekreter, Senior Bey’in kendisini beklediği haberini getirdi.
Kapıyı vurdu içeri girdi, Senior bu defa ayakta karşıladı ve karşısındaki koltuğa buyur etti, elinde buzlu bir içki bardağı vardı, aynısı Junior’un sehpasının üzerinde duruyordu.
Karşılıklı birer yudum aldılar. Senior, sohbet ile başladı ve hafta sonu maç tahminlerini sordu, biraz da kafası iyiydi anlaşılan; Junior da boş durmuyordu, buzlu içkiyi iki yudumda bitirivermişti.
Senior, konuyu denizcilik marketine getirdi, 2003/2008 yılları arasında denizcilerin nasıl para kazandıklarını, günlük kira ücretlerinin 200 bin dolarları gördüğünü, 2001 yılında bir panamax sipariş eden yatırımcının 2003 yılında gemisini teslim aldıktan sonra iki yılda parasını çıkarıp bir de üzerine yüzde üç yüz kârla nasıl sattığını, bu kadar uzun bir bekleyişten sonra artık zamanın para kazanma zamanı olduğunu heyecanla anlatırken bir anda durdu ve sordu Junior’a; sen ne düşünüyorsun oğlum?
Çokluk içinden çıkamadığı döngü savaşı ve biraz da aldığı alkolün etkisiyle Junior’un ağzından şu sözler döküldü, “Bana bir masal anlat baba”.
ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
leventakson@marinedealnews.com