Küresel ticaret Çin ile büyümeye devam ediyor

Prof. Dr. Oral Erdoğan

oralerdogan@marinedealnews.com
Uluslararası Ulaştırma Forumu’nun (ITF) nisan’da yayınladığı rapora göre küresel ekonomide Çin’in etkisinin, yavaşlamış ekonomi büyümesine rağmen devam ettiği vurgulanıyor. Aynı rapora göre, AB27 ve ABD’nin dış ticareti durağan kalırken, Brezilya’nın öncü göstergesi havayolu ile yapılan dış ticaretin gerilemesine de dikkat çekiliyor. Belki de sonradan ortaya çıkacak olan Ukrayna bunalımının öncü göstergesi şeklinde olmak üzere; 2013 yılında hem Rusya hem de AB27 ülkelerinde, iç taşımacılık miktar bazlı değerlendirildiğinde zayıf kalıyor. Neticede, kontrollü büyümeden ödün vermemeye çalışan ABD Merkez Bankası (FED) ile yeni yeni canlanmaya geçerken ipin ucunu kaçırma riski yaşamak istemeyen bir AB Merkez Bankası (ECB) yanında Çin; yüzde 7.5 büyüse bile global büyümenin ve daha doğrusu ticaretin lokomotifi olmaya devam ediyor.
Global ekonomideki son gelişmeleri dikkate aldığımızda, kriz sonrası resmin belirgenleşmeye başladığını söyleyebiliriz. Kanaatimce; son 3 yıl özellikle ABD’nin izlediği görece agresif parasal politika tabanlı ekonomiyi yeniden canlandırma stratejisinin, her iki okyanusun karşı kıyılarında yer alanlara göre daha etkili ve sonuç odaklı olduğu açıktır. İşsizlik gibi seçilen göstergeler konusunda elde edilen sonuçlar, kriz öncesi seviyelere dahi yaklaşıldığını teyit ederken, öte yandan Avrupa’nın güneyinde devam eden sorunlar, geri kalanın da genel görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Almanya, İngiltere ve Fransa’da olumlu gelişmelerin bir kısmı hâlâ Yunanistan, İspanya ve İtalya’nın gölgesindedir. Bu da Almanya odaklı sıkı politikaların son zamanlara kadar devam etmesine ve genel iyileşmenin daha yavaş seyretmesine sebep olmaktadır.
Gelişmekte olan ekonomiler, FED’in kısıtlayıcı hamleleri ile beraber kurlar yolu ile bir takım kısa vadeli sorunlar ile karşı karşıya kalsalar da asıl problemleri, tüketim merkezlerinin istenildiği kadar canlandırılamamasıdır. Bu durum özellikle Çin’in kritik olan yüzde 7.5’lik büyüme sınırına doğru yaklaşması ile daha açık görülmektedir. Rusya gibi enerjiye dayalı ekonomiler ise, son 2-3 yıldır nispeten durağan seyreden petrol fiyatları ile belli bir ekonomik gidaşata sahip olsalar da, Rusya’nın Ukrayna bölgesindeki adımları finansal istikrarına yönelik risklerini artırıyor. Bunun yanı sıra sorunun derinleşmesi ve hem Rusya’ya karşı hem de Rusya’nın karşı yaptırımları tercih etmesi orta/uzun vadede AB bölgesine olan enerji akışında da yeni birtakım düzenlemeleri beraberinde getirebilecektir. Ancak bölgedeki bu istikrarsızlık, son 3-4 yılda canlanan ve artış gösteren ticaret hacmini de olumsuz etkileyebilir.
Global ticaret konusundaki gelişmelerin; biraz daha olumlu seyrettiğini, kriz öncesi artış seviyelerine yaklaştığını belirtmek çok yanlış olmayacaktır. Dünya ticaretinin (toplam ihracat) 2013 yılı itibariyle 18 trilyon doları yakaladığını görmekle beraber, 3 büyük oyuncunun gelişimlerinin de farklılaşmaya başladığını söyleyebiliriz. ABD’nin global ticaretten aldığı payın, AB gibi, ancak daha yavaş azalmaya başlaması, diğer taraftansa Çin’in bu iki bölgeye göre payını artırmaya devam etmiş olması, dinamiklerin bu anlamda izlenmeye değer olacağına işaret ediyor.
Global Deniz ticareti krizden hemen sonraki dönemde, özellikle kuru yük ve daha düşük oranda da olsa konteynerde yaşanan gelişmelerle birlikte bir sıçrama yaşamıştır. Ancak, devlet teşviklerinin ve yatırımlarının aynı hızda devam etmesinin imkânsızlığı ve bunun, ekonominin doğal çarklarına henüz tam yansımamış olmasından ötürü tekrar bir yavaş büyüme dönemine girmiştir.
Bu yavaş büyüme dönemi ise, filonun artış hızına ayak uydurmaktan uzak olduğu için dwt başına taşınan yükün de verimini olumsuz etkilemiştir. Bunun yansıması ise nitekim kayda değer yükseliş gösteremeyen navlunlarda açıkça yaşanmaktadır.
Ton-mil biriminde ölçülen ticaret verisi özellikle 2001’den sonra önemli bir trend yakalamıştır. Krize kadar ve kriz sonrası trendler benzer bir hal almıştır. Ancak farklılaşan yani yeni normal diye söyleyebileceğimiz durum, Çin’in uzun vadede üretim üssü olmaktan çok üretim ve tüketim merkezi haline gelmesi ile birlikte, yeni merkezlerin tahsis edilmesine kadar bu trendin (hızın) yavaşlaması olasılığıdır.
ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
oralerdogan@marinedealnews.com