Yüce Yöney-Birleşik Kıbrıs’a giden enerjik yol

MDN İstanbul

Kıbrıs’ta birbiriyle barışık iki toplumun oluşturduğu birleşik bir Kıbrıs sadece halkların değil büyük petrol şirketlerinin de hayali. Doğalgazın sağlayacağı gelir adayı mutlu sona götürebilir ama enerji meselesinde dünya ölçeğinde mutluluk yenilenebilir enerjiyle gelecek

Her gün dünyanın dört bir yanında farklı manşetler atıyor gazeteler, haber ajansları; kiminin gündeminde halk ayaklanması, kiminin gündeminde yolsuzluk, kiminin gündeminde yoksulluk, çevre felaketi, ırkçılık, hak ihlalleri, vs… Her yerde bir yandan bu sorunlarla mücadele sürerken bir yandan da geleceğin dünyası şekilleniyor. Ne yazık ki, bu şekillenme sürecinde geniş halk yığınlarının inisiyatifinden, sivil toplumun etki alanından uzakta alınan kararlar belirleyici oluyor çoğu zaman. Kıbrıs bu konuda verilebilecek en iyi örneklerden biri. Hiçbir baskı yıllarca ekilen nefret tohumlarından siyasi rant sağlayan politikacılara barış yönünde yeterince adım attıramamıştı. Ancak bugün gelinen noktada, adadaki iki toplumun siyasi temsilcileri arasında uzun bir aradan sonra yeniden başlayan görüşmeler ciddi bir umut vaad ediyor.
Peki, nasıl oldu da bunca zamandır birbirini suçlayarak halklarını oyalayan politikacılar tek devletli bir çözüm için masada oturuyorlar şimdi? Elbette birçok karşılık verilebilir bu soruya, ihtimal, gerçek cevap bu karşılıkların toplamıdır, ama dikkate değer bir noktayı unutmamak gerek. Temsilcilerin tekrar görüşme masasına gelmesinde ve ilk kez çözüme bu kadar yaklaşılmasında adayı çevreleyen sularda doğalgaz yataklarının bulunmasının payı büyük.
Güney Kıbrıs’ın cumhurbaşkanı Nikos Anas-tasiades’in, geçen ayın sonunda İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesine konuşurken, adanın açıklarında bulunan petrol ve doğalgaz rezervlerinin çözümü daha acil hale getirdiğini söylemesi şaşırtıcı değil. “Birleşik bir ülkenin gücü başka” diyordu Anastasiades. “Kıbrıslı Türklerle daha fazla işbirliği hızlı büyümeye katkıda bulunacak. Çözüm ekonomik krizle daha iyi mücadele etmemizi sağlayacak.”
Ekonomik kriz ve doğalgaz yatakları; biri hayatı zorlaştıran, diğeri umut veren, insanların hayatına doğrudan etki edecek bu iki faktör, bunca zamandır adanın siyasi iklimine hakim olan kör milliyetçiliği aşacak gibi gözüküyor. Güney Kıbrıs’ın da Kuzey Kıbrıs’ın da bu gelişmeye ihtiyacı var. Güney’de mali kriz hâlâ devam ediyor. Eylül 2012’de işsizlik ülkede yüzde 12 gibi yüksek bir orandaydı ve zaman içinde daha da büyüdü. İnanılmaz bir hızla büyüdü üstelik, bugün yüzde 17’yi geçmiş durumda.
Güney Kıbrıs Cum-hurbaşkanı Anastasiades’e bakılırsa, Kıbrıs sorununun çözümü sadece bölünmüşlüğün getirdiği yaraları sarmayacak, ekonomik krize karşı da ciddi bir güç teşkil edecek. İşin doğrusu, böyle düşünen yalnız Anastasiades değil, birçok uzman bankaların çöküşü ve kurtarma kredileriyle sarsılan Güney Kıbrıs toplumunun giderek daha fazla çözüm yanlısı olmasını inşaat ve doğalgazın getirisine dayalı ekonomik büyüme beklentisine bağlıyor.
Adada görüşmeler başlarken Financial Times’ta çıkan bir yorumda, Türkiye’nin İsrail’den doğalgaz satın alabileceği yönündeki açıklaması hatırlatılıyor ve iki ülke arasındaki olası bir doğalgaz boru hattının Kıbrıs karasularından geçebileceği, hatta Kıbrıs’ın kendi ürettiği gazın da buraya bağlanabileceği söyleniyordu. Aynı vurguyu başka bir zaman Güney Kıbrıs’taki Kathimerini gazetesi de yaptı. Güney Kıbrıs’ın, Doğu Akdeniz’deki yeni enerji manzarasına ilişkin planlamaların dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu yazarken ABD Enerji Bilgi Enstitüsü’nün yayımladığı son rapora atıfta bulundu ve burada “İsrail ile Türkiye arasındaki boru hattının, daha iyi bir yöntem olacağı” şeklinde bir öngörünün yer aldığını belirtti. Gazete bu yöndeki olası gelişmeyi ABD’nin Yunanistan-Kıbrıs-Türkiye-İsrail arasında dörtlü bir işbirliğinin garantisi şeklinde gördüğünü, ancak Kıbrıs sorununun çözümünü temel önkoşul olarak düşündüğünü de ifade etti.
Kısacası, sorunsuz, birbiriyle barışık iki toplu-mun oluşturduğu birleşik bir Kıbrıs sadece halkların değil büyük petrol şirketlerinin de hayali artık. Petrol şirketleri daha güvenli yatırım yapmak için Kıbrıs sorununun bir an önce çözülmesini istiyor.
Belki gelecekte, üstelik pek de uzak olmayan bir gelecekte, dünyada nasıl bir düzenin hakim olacağı sadece petrol savaşları üzerinden şekillenmeyecek. Geleceği büyük ölçüde gıda ve su sorunu belirleyecek. Göçler, nüfus yoğunluğu buna göre belirlenecek, savaşların nedeni, barışın kaynağı, zenginliğin kriterlerinden biri bu sorunlar üzerinden şekillenecek, fakat günümüzde enerji hala çok belirleyici bir faktör. Kıbrıs sorununda bugün oynadığı rol ise toplumların yüzünü güldürecek nitelikte.

Yenilenebilir enerji
Ancak enerji konusunda gelecek kuşakların da yüzünün gülebilmesi temelde yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasına bağlı. Bunun için de yatırımların bugünden bu yönde yapılması büyük önem taşıyor. İşte tam da bu nedenle, yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanması için birçok uluslararası örgüt, fosil enerjilere yönelik yıllık bir trilyona ulaşan sübvansiyonların kaldırılması gerektiğini söylüyor.
Uluslararası Yenilenebilir Enerjiler Örgütü meseleyi çok net ifade ediyor. Fosil enerji kaynaklarına sübvansiyonların dünya genelinde yılda 600 milyar dolar civarında olduğunu belirten kuruluş, bunun yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen sübvansiyonlara kıyasla altı kat daha fazla olduğunu hatırlatıyor. Bu sübvansiyonlar yenilenebilir enerjileri ekonomik açıdan daha az hesaplı hale getiriyor. Eğer sübvansiyonlar kaldırılır ya da ciddi oranda indirilirse yenilebilir enerjilere yatırım daha cazip hale gelecek.
Aslında 2009 yılında Pitts-burgh’da düzenlenen G-20 Zirvesi’nde petrol, gaz ve kömür sübvansiyonlarının kademeli olarak düşürülmesi kararlaştırılmıştı. O tarihteki ortak bildiride de mesele bütün açıklığıyla dile getirilmişti. “Fosil yakıtların gereksiz sübvansiyonu müsrif bir tutumu teşvik ediyor, temiz enerji kaynaklarına yatırımları zorlaştırıyor ve iklim değişikliğinin tehlikeleriyle mücadele çabalarını zayıflatıyor.“
Uluslararası Para Fonu’na göre, 2007 yılında fosil yakıtlara verilen sübvansiyonlar 259 milyar euro, yenilenebilir enerjilere verilen ise 28 milyar euro’ydu. 2012’de ise fosil yakıtlar dünya genelinde 397 milyar euro sübvanse edildi ama yenilenebilir enerjilerin sübvansiyonu sadece 74 milyar euro’ydu. Rakamlardan söz ederken birçok uzmanın hükümet bütçesinden fosil enerji kaynaklarına doğrudan mali yardımları ve vergi ayrıcalıklarını da sübvansiyon kabul ettiğini vurgulayalım. Bir de önemli not ekleyelim: Yapılan hesaplamalara göre, fosil enerji kaynaklarının kullanımı sonucu ortaya çıkan küresel karbondioksit atığı yılda iklim üzerinde 1 trilyon 700 milyar euro’luk masrafa yol açıyor.
Bir başka uluslararası kurum, Uluslararası Enerji Ajansı da fosil enerjilerinin sübvansiyonunun özellikle petrol ve doğalgaz bulunan ülkelerde olduğunu belirtiyor. Ajans’a göre, Hindistan, Çin ve Endonezya gibi ülkelerde tüketicinin ödeyebilmesi için fosil enerjiler büyük oranda sübvanse ediliyor. Ancak Suudi Arabistan bile artık sübvansiyon konusunda temkinli. Uluslararası Yenilenebilir Enerjiler Örgütü’ne göre, elektriği petrolle çalışan elektrik santralleriyle elde eden Suudi Arabistan 2032 yılına kadar 54 gigavat kapasiteli güneş ve rüzgâr enerjisi santralleri inşa etmeyi planlıyor. Ne diyelim… Darısı diğer ülkelerin başına!

Bunu Paylaşın