Nobel Ekonomi Ödülü ve Piyasaların Etkinsizliği

Prof. Dr. Oral Erdoğan

oralerdogan@marinedealnews.com
Neye yatırım yapalım, hangi hissenin/tahvilin fiyatı daha fazla yükselir? Konut alma zamanı mı, parite kaç olur, navlunlar daha düşer mi, Dolar 1.92 TL olur mu?
Yukarıdaki sorular aslında bugüne özel değil; insanoğlunun, tüketim, yatırım, tasarruf  denklemini fark ettiği andan beri geçerli rutin soruların bir uzantısıdır.
Bu yazıda, soruların yanıtına girmeden, ilgili tahminleri sonraki yazıya bırakarak; daha temelden bir kritik yapmak istiyorum.
Yatırım çeşitlemesinin artmasıyla birlikte doğal olarak sormamız gereken soru sayısı da hızla artmıştır. Özellikle de, reel varlık fiyatlarının üzerine bir de finansal varlıkların eklenmesi reform niteliğinde bir gelişme olmuştur.
Finansal varlıkların içinde en dikkati çeken atılımlar, menkul kıymetleştirme ve türev piyasa ürünlerinin tanıtılmasıyla gerçekleşmiştir.  Neticede, klasik altın, petrol, konut gibi fiyatların üzerine hisse senedi, tahvil, fon payı gibi menkul kıymetler ve ayrıca “swap”, “futures”, opsiyon gibi vadeli işlemler eklenmiştir.
Yazının başındaki soruların cevabını sizlere verebilmek için akademisyenler de boş durmuyor ve sürekli farklı modeller üzerinde, farklı veri setleri ile analizler, testler yapıyorlar. Aslında klasik olarak ABD Doları kaç olacak diye sorduğunuzda, sokakta dahi herkes bir tahmin yapar, doğal olarak bazıları da tutabilir. Özellikle kısa vadeli modeller ve tahminlerde zaten ciddi bir şekilde rassallık hakimdir. Öyle ki, modele göre konuşan ile kafadan konuşanın tahminlerinden her ikisi de tutmayabilir, her ikisi de tutabilir ya da birisi tutabilir. Bir sefer veya bir iki sefer yapılan tahminlere göre yargılamaya geçip “adam tutturdu” ya da “tutturamadı” demek, pek de ciddi bir değerlendirme değildir. Bu anlamda aslında iyi modelleri kurmaya çalışan analistin tahminleri, uzun vadeli baktığımızda, ortalamada daha güvenilirdir. Kaldı ki, bu tip analistin, verileri ve modeli iyi ise en azından ne kadar bir olasılıkla tutturabileceğini ve ne kadar sapma olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Bu sene ekonomi Nobel ödülünü, sermaye piyasalarındaki fiyat analizleri ve tahminler üzerine çalışan 3 farklı bilim adamına verildi: Etkin piyasalar hipotezi ile tanınan Eugene Fama, Genelleştirilmiş Momentum Yöntemi ile tanınan Lars Peter Hansen ve hisse ve tahvil fiyatlarının uzun vadede daha iyi tahmin edilebilir olduğu görüşü ve ABD Konut fiyat endeksi ile tanınan Robert Shiller.
Üzerinde özellikle durmak istediğim husus; Fama’nın aslında ciddi bir teori geliştirmiş olmamasına karşın, sadece uzun yıllar finansal varlık fiyatlarının hareketlerini ve nedenlerini incelemesi ile Nobel’e layık görülmesindeki sorundur (Diğer iki kişi için de durum çok farklı değil).
Global finansal kriz ile geldiğimiz ciddi çıkmaz, sadece ABD Hükümetinin kapanmasında olduğu gibi “SİYASİ”, alınan birçok önleme rağmen kriz sarmalından çıkmayan global piyasalarda olduğu gibi “EKONOMİK” değil, aynı zamanda AKADEMİK VE BİLİMSEL ÇIKMAZA da işaret ediyor.
2006-2008 ABD ekonomik kriz dönemi, 2009-2013 Avrupa kriz dönemi gösterdi ki; finansal piyasalar gerçekten öyle büyüdü ki kontrolü imkansız hale geldi. Kanaatimce bunun perde arkasında kalan gerekçesi, reel ve finans piyasaları arasındaki bilgi kopukluğunun anormal büyümesidir. Örneğin, 1929 Büyük Buhranı’ndan sonra olduğu gibi, böylesine bir ekonomik konjonktürün ardından beklentimiz aslında çok daha ileri bilimsel buluşların, teorilerin, modellerin  ortaya çıkmasıydı. Ancak halen finansal piyasalar büyümüş, çeşitlenmiş ama “etkin” hale gelememiştir. Buradan çıkarabileceğimiz tek teselli belki de, zaten iyi olmayan gidişatın düzeltilmesi açısından bir “ibret” dönemi olmasıdır. Zira, son ekonomi Nobel ödülü dahi bizlere gelecek için ışık tutmuyor. Bunu anladığımıza göre; siyasi, ekonomik ve bilimsel bakış açısının yapısal olarak değişmesi gerekli görünüyor.
ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
oralerdogan@marinedealnews.com