Tartışmayı, eleştirmeyi, eleştirilme olgunluğunu bilmiyoruz. Ataları büyük işler başarmış bir toplumuz, tarihsel belleği çok derinlere uzanan geçmiş nesillerin torunlarıyız ancak onların derinliği, insan sevgisi ve saygısı hatta yaşayan her canlıya duyduğu hürmet nesilden nesile çağın yeni kavramları ve sistemleriyle, bir bir özenle yok edilmiş. Kim etmiş, niye etmiş düşünmemiş, düşünenleri yuhalamışız!
Tartışmaların niceliği ve niteliği fakirleşmiş. İnsan şerefi, onuru hiçe sayılarak söylemler sığlaşmış. Bazı olaylarda, hayati meselelerde, bütünü korumak gerekirken, mânâdan ve bilgiden uzak, kişisel çıkarlarla çoğunluğu kurban edecek tutumları sergilemeyi yazık ki marifet bilmişiz. Bunları ifade edebilmeyi de özgürlük altında kümeleyerek aklanmışız. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için inancı artık var mı? Varsa masal mı, gerçek mi artık ayırt edemiyoruz.
İçselleştirdiğimiz yargılarımızı bütünün sahip çıkması gereken bir değer gibi ortalığa salıveriyor, ses çıkmayınca da saldırganlaşıyoruz. Herşey tutarsız, gerçek dışı, salt kendi hayal ürünümüzken bunun gerçekliğine sarılıp, bu soyutluğun merkezinde köle haline geldiğimizi görmez olduk. Gönlü kör olmuş yaşayan ölülerden ne fark kalır hal böyle olunca? İnsan özgürlüğü var diye çığırtkanlık yaparız, yaparız da kendi içimizdeki gerçeği bir türlü susturmayı bilemeyip kimi kandırırız?
Neyi niçin yücelttiğimizi, neye niçin tezahürat ettiğimizi, alkış tuttuğumuzu bilmeden futursuz bir gözü karalıkla, ilkelerimizi bir bir çöpe atarız. Ama böyle davrandığımız için kendimizi kusursuz, eşssiz sayar arkamızdan sürüler koşsun diye naraların şiddetini artırmaktan geri durmak bir yana koşar adım öne çıkarız.
Kötülük ve insafsızlık kırallığında, gönül gözünün kapandığını fark bile etmeyiz. Bu tutumla sürükleneceğimiz ruhi açlığın temelleri gelecek nesiller için de sürü halinde törenle atılır. Biz yine alkış tutarız!
Yaşam ve ölüm içgüdüleri savaşıdır bu. Ölüm yaşayan kişiyi ve çevresini etkisi altına alır ve yok etme, saldırma, kin ve nefret, sevginin yerini alır. Artık duygular karışmıştır, iyilik yapan kötülüğün hükümranlığında karanlığa hizmet eden sadık bir köle olmuştur adını sevgi koyar…
Zıtlıklar olmadan bu doğa ve yaşamın olması mümkün değildir. Var olan her şeyin bir zıttı olmalıdır ki yaşamın manası olsun.
Yaşamda ötekine, farklı olana saygı duyarak barışı daimi kılabiliriz. Yok etmeden var edebilir, var olanı saygıyla yücelterek dışlamadan varlığımızı daha şerefli yapabiliriz.
Ben değil, biz olabiliriz!
Tartışmaların niceliği ve niteliği fakirleşmiş. İnsan şerefi, onuru hiçe sayılarak söylemler sığlaşmış. Bazı olaylarda, hayati meselelerde, bütünü korumak gerekirken, mânâdan ve bilgiden uzak, kişisel çıkarlarla çoğunluğu kurban edecek tutumları sergilemeyi yazık ki marifet bilmişiz. Bunları ifade edebilmeyi de özgürlük altında kümeleyerek aklanmışız. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için inancı artık var mı? Varsa masal mı, gerçek mi artık ayırt edemiyoruz.
İçselleştirdiğimiz yargılarımızı bütünün sahip çıkması gereken bir değer gibi ortalığa salıveriyor, ses çıkmayınca da saldırganlaşıyoruz. Herşey tutarsız, gerçek dışı, salt kendi hayal ürünümüzken bunun gerçekliğine sarılıp, bu soyutluğun merkezinde köle haline geldiğimizi görmez olduk. Gönlü kör olmuş yaşayan ölülerden ne fark kalır hal böyle olunca? İnsan özgürlüğü var diye çığırtkanlık yaparız, yaparız da kendi içimizdeki gerçeği bir türlü susturmayı bilemeyip kimi kandırırız?
Neyi niçin yücelttiğimizi, neye niçin tezahürat ettiğimizi, alkış tuttuğumuzu bilmeden futursuz bir gözü karalıkla, ilkelerimizi bir bir çöpe atarız. Ama böyle davrandığımız için kendimizi kusursuz, eşssiz sayar arkamızdan sürüler koşsun diye naraların şiddetini artırmaktan geri durmak bir yana koşar adım öne çıkarız.
Kötülük ve insafsızlık kırallığında, gönül gözünün kapandığını fark bile etmeyiz. Bu tutumla sürükleneceğimiz ruhi açlığın temelleri gelecek nesiller için de sürü halinde törenle atılır. Biz yine alkış tutarız!
Yaşam ve ölüm içgüdüleri savaşıdır bu. Ölüm yaşayan kişiyi ve çevresini etkisi altına alır ve yok etme, saldırma, kin ve nefret, sevginin yerini alır. Artık duygular karışmıştır, iyilik yapan kötülüğün hükümranlığında karanlığa hizmet eden sadık bir köle olmuştur adını sevgi koyar…
Zıtlıklar olmadan bu doğa ve yaşamın olması mümkün değildir. Var olan her şeyin bir zıttı olmalıdır ki yaşamın manası olsun.
Yaşamda ötekine, farklı olana saygı duyarak barışı daimi kılabiliriz. Yok etmeden var edebilir, var olanı saygıyla yücelterek dışlamadan varlığımızı daha şerefli yapabiliriz.
Ben değil, biz olabiliriz!