Bu bayram Karadeniz’e

elif genc

Rize’ye gidersem bir peştamal almadan, tarihi konakları gezmeden, meşhur Rize çayından içmeden, Palovit Şelalesi’ne uğramadan, turşu kavurmasının tadına bakmadan, iki horon tepmeden dönmem, Allah izin verirse yaylaya çıkmadan ölmem!

Yükseğe, en yükseğe doğru tırmanırken, nerede olduğunu, ne yaptığını unutmuş gibisin. Tek hedefin çıkabileceğin en son noktaya kadar çıkıp, aşağıya bakmak. Sen yükseldikçe yanından geçtiğin köy evleri daha da güzelleşiyor. Karşındaki dağın üzerinde gördüğün sisler bu manzarın gerçek olmadığına, belki de ölüp cennete gittiğine işaret. Alnından terler damlarken, yanından gayet çevik bir şekilde yürüyen peştemalli yaşlı kadınlar, kırmızı yanaklı genç kızlar geçiyor. Mutlaka bir şey taşıyorlar çünkü boş duracak vakitleri yok. Hava tertemiz, yeşil yemyeşil. Ne kağıt ne poşet ne çöp var uçsuz bucaksız yaylalarda. Aniden kulağına tulum sesi geliyor bir yerlerden. Tepeden seni çağıran müthiş manzaraya baktığında anlıyorsun: Burası Karadeniz!
Yayla cenneti Rize’de yaylalar Kaçkar eteklerinde, Çamlıhemşin, Hemşin ve İkizdere ilçelerinin sınırları içinde yoğunlaşmaktadır. Sayısız yayla içinde en bilinenlerinden biri olan Ayder Yaylası, Çamlıhemşin’in 19 km. güneydoğusundadır. Yaylaya yaz kış dolmuşlarla ulaşmak mümkündür. 350 m. yüksekliğindeki Ayder, her türlü alt yapı hizmeti tamamlanmış bir kasaba görünümündedir. Kaplıcası ile ünlü olan yaylada, 50 C derece sıcaklıktaki kaplıca suyu; romatizma, kadın hastalıkları ve mide rahatsızlıklarına şifadır. Her yıl Ayder şenliklerinin düzenlendiği bölgede, dağlara tırmanış yolunda, çengel boynuzlu dağ keçisi, vaşak, ayı, kurt gibi yaban hayvanları, doğal ortamlarında izlenebilir. Bu da duruma göre gizemli ya da korkutucu olabilir. O nedenle bütün doğa yürüyüşlerine bölgeyi bilenlerle birlikte çıkmak en iyi seçimdir. Konaklama için pek çok otel, pansiyon, lokanta bulunduğundan yılın her mevsiminde yaylada konforun tadını çıkartabilirsiniz. Ayder’de ilk duyduğumda en çok ilgimi çeken isim Fırtına Vadisi olmuştur. Vadideki 15 metre yüksekliğindeki Palovit Şelalesi, oldukça heybetli görüntüsü ve çağlayan suların sesi ile hem zamanı hem de göreni donduran bir güzelliğe sahip. Palovit’e giden yol, 5 yıl kadar önce sel nedeniyle zarar görmüş. Bu da şelale ve çevresinin daha bakir kalması için Tanrı’nın bize bir lütfu olabilir. Çünkü yürüyüş güzergahı tıpkı yağmur ormanları kadar büyüleyici. Yürüyüşten sonra yakınlardaki tarihi konakları görmeyi unutmayın; geçmişi 250 yıl öncesine kadar giden ve hala içinde yaşanmakta olan konaklar var. 
Kaçkar Dağları eteklerinde 2100 metredeki Pokut Yaylası, orman sınırının bittiği tepenin üzerinde kurulu. Pokut ve Sal yaylaları sadece arazi araçları ile ulaşılabilen bir yolculuk gerektiriyor ama görmeyen Türkiye’yi gezdim demesin. Pokut sırtının güney yamacına kurulmuş aslına sadık ve hala kullanılmakta olan yayla evleri, Ayder Vadisi’ne biriken yer dumanı sayesinde uzaktan bakınca bulutların üzerindeymiş gibi gözüküyor. Bu nedenle Türkiye’nin 10 harikasından biri seçilmiş olması hiç şaşırtıcı değil. Bu ziyaretten keyif almanın tek şartı ise çamurdan hoşlanmak ve uygun kıyafetle, mutlaka yedek ayakkabı ve giysilerle birlikte yaylaya gitmek. Karadeniz, bu yıl hep sel baskınları ile gündeme geldi. Her ne kadar en güzel mevsimi yaz sonu ve sonbahar olsa da, her zaman yağmura karşı tedbiri elden bırakmamakta fayda var.
Rize’nin yaylaları anlatmakla bitmez. Kavrun Yaylası, Çekmakçur Yaylası ve diğerleri… Tertemiz havayı koklamak, yayla hayatını belgeselden izlemek yerine yerinde koklayarak yaşamak, yöresel yemeklerin tadına bakmak, Karadeniz insanı ile tanışmak için en azından bir kere mutlaka yaylaya çıkmalısınız. Yüksekliğe göre değişen mimari, göller, sayısız farklı hayvan ve ağaç, hayranlık verecek kadar güzel. Horon tepmeyi öğrenmeden Rize’den zaten dönmezsiniz. Benim önerim Rizeli olmasa da Karadeniz’in en büyük güzelliklerinden Kazım Koyuncu’yu da birkaç şarkıyla olsun yad etmeniz olacak.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın