Yüksek büyüme sürdürülebilir mi?

MDN İstanbul

Türkiye’de 2017 yılı başında oldukça olumsuz sinyaller veren hatta yüzde 3’lerin bile iyimser tahmin olarak kabul edildiği büyüme rakamları başta Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri olmak üzere vergi indirimleri, teşvikler ile ciddi ivme kazandı 

2017 üçüncü çeyrek büyümesi bir önceki yılın oldukça düşük baz etkisinin de desteği ile yüzde 11’e ulaşırken, yıl geneli için büyüme tahminleri yüzde 7.5’lere ulaştı. Herkesin kafasındaki soru ise aynı: Bu sürdürülebilir bir büyüme mi? Ekonomistlere göre bu sorunun yanıtı net: Maalesef bu büyüme sürdürülebilir değil! Haberimizin kalan kısmında ise uzmanların gözünden bu büyümenin neden sürdürülebilir olmadığının detaylarına ineceğiz. Ekonomilerde alınan önlemler ile büyüme hızlarını artırmanın mümkün ve çok da önemli olduğuna dikkat çeken ekonomistler, bu anlamda ekonomi yönetiminin attığı KGF adımını da çok doğru olarak değerlendiriyorlar. Uzmanların büyümenin sürdürülebilir olmadığını düşünmelerinin nedeni ise alınan önlemlerin önümüzdeki dönemde doğurabileceği  ciddi sayılabilecek yan etkileri olması. Peki nedir bu yan etkiler?
Alınan önlemlerle yakalanan yüksek büyümeyi ‘maalesef biz buna ekonomide hormonlu büyüme diyoruz’ diye yorumlayan ekonomistler, bu büyümenin vücuda bir dizi de yan etkisi olacağını belirtiyor. Zaten hormonlu büyümenin yarattığı ilk doğrudan yan etkinin, Hazine’nin artan borçlanma gereksinimi olduğuna değinen uzmanlar, 2015’te yüzde 84.4, 2016’da yüzde 90.6 olan Hazine iç borç döndürme oranının  ilk 9 ayda yüzde 125’e çıktığını, geçen yıl yüzde 60.8 olan dış borç döndürme oranının ise ilk 9 ayda yüzde 83.1’e yükseldiğine dikkat çekiyor. İkinci doğrudan yan etki olarak bankacılık maliyetlerinin artmasını gösteren ekonomistler, Kasım 2016’da yüzde 13.5 faiz oranıyla kredi alabilen iyi bir şirketin, Eylül 2017 itibariyle yüzde 17’nin üzerinde oranla borçlanabildiğini kaydediyor. Bunun nedeninin ise hormonlu büyüme ile kullandırılan KGF kredileri nedeniyle mevduat faizlerinin yüzde 12’lerden yüzde 15’lere çıkması ve bunun da kredi faizlerini de hatırı sayılır oranda artırması olduğunu belirtiyorlar. Uzmanların dikkat çektiği bir diğer doğrudan yan etki ise, artan talep enflasyonu. Tüketici fiyatlarıyla enflasyonun yüzde 8’lerden yüzde 13’lere çıktığını belirten uzmanlar, çekirdek enflasyon verilerinin yüksek seyir izlemesinin enflasyonun önümüzdeki dönemde de sıkıntı yaratmaya devam edeceğini gösterdiğini belirtiyorlar. Uzmanlar, ekonomik büyümeyi hızlandırmak için atılan adımların yarattığı yan etkilerin önümüzdeki dönemde bu büyümenin sürdürülemez olduğunu gösterdiğini kaydediyor.
Ekonomistler ekonomideki olası riskleri bunlarla da sınırlı görmüyor ve yüksek büyüme ve olumlu piyasa koşullarına karşın üretim, kârlılık ve döviz riski cephelerinde de sorunlar olduğuna dikkat çekiyorlar. Üretimin tüketim kadar artmadığı bir ekonomide enflasyonun kaçınılmaz bir netice olduğunu belirten uzmanlar, reel sektörde bütün itibarıyla baktıldığında kârlılığın azaldığı ve enflasyonun altına gerilediğini vurguluyor. Reel sektörün yüksek döviz açık pozisyonunun da kırılganlık yarattığını kaydeden uzmanlar, ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına devam edeceği bir dönemde kurda da yönün yukarı olduğunu belirtiyor. Son dönemde AB ve ABD ile yaşanan diplomatik sorunların Türkiye ekonomisini ve piyasalarını oldukça kırılgan kıldığını kaydeden uzmanlar, yüksek dış finansman ihtiyacı nedeniyle yurtdışı kaynaklı fon girişlerine muhtaç olan Türkiye’nin küresel risk iştahında bozulma olduğu dönemde yapısal reformlar, iç ve dış siyasette normalleşmeye ihtiyaç duyacağını söylüyor. Uzmanlar bu dönemde şirketleri, risklerini hedge etmeleri, alacaklarını teminatlandırmalar, döviz kazandırıcı alanlara yönelmeleri ve ciro yerine kâr odaklı büyümeleri konusunda uyarıyor.

Bunu Paylaşın