Bütüncül Deniz ve Denizcilik gücü için çözüm önerileri

MDN İstanbul

Gelişmiş ülke olmanın en büyük göstergelerinin başında denizcilik alanında da güçlü olmak geliyor. Türkiye, hatırı sayılır bir deniz sınırına sahip olmasına karşın denizcileşme konusunda tam bir güç olabilmiş durumda değil. Denizcilik alanında güçlenmek adına firmaların yaptığı çalışmalar var ancak devlet eliyle yürütülen bir organizasyondan bahsetmek şu aşamada zor. Sınırlı devlet desteği ile yürütülmeye çalışılan çalışmaların tüm ülkeye yerleştirilmesi de o kadar kolay olmayacak. Tüm ülkeyi kapsayacak bir plan ve bu planı destekleyecek bilinç oluşturma çalışmalarına ihtiyaç olacağı gerçek. Bu anlamda da küçük yaşta aile ortamında deniz sevgisi aşılamak çok önemli. Ülkenin farklı bölgelerinde kurulacak yeni denizcilik okulları ile aile tarafından verilen deniz sevgisi, denizcilik mesleğine dönüştürülmeli ve bireylerdeki denizcilik şuuru, her geçen gün artırılmalıdır. Ancak bu sayede sağlam temeller üzerine bir denizcilik sektörü kurabilir ve hem denizi seven hem de, denizcileşen bir toplum oluşturabiliriz.

Yaşlanan filo önemli bir sorun
Eğitimin dışında ticarî alanda da denizcilik bilinci geliştirilmelidir. Son dönemlerde özellikle, Akdeniz ve Karadeniz’de kaybedilen ticarî güç tekrar geri kazanılmalı. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 95’inin yapıldığı sektörde ülke olarak geri giden görünüm, ticarî aktivitelerin de olumsuz görünümlü olmasına işaret ediyor. Toplamda 27 milyon ton civarında taşıma kapasitesi bulunan filoyla rakamsal anlamda önemli bir güç gibi görünen Türk denizcilik sektörü, yaşlanan koster filosu nedeniyle zor günler yaşama tehlikesi ile karşı karşıya gelebilir.
Yat ve gemi ihracatı konusunda rakamlar pozitif görünse de, özellikle yat üretiminde hala bant üretimi yapabilen bir marka çıkaramamış olmak ülke denizciliği için önemli bir eksik. Tersanelerin gelişebilmesi noktasında 49 yıllık kiralamaların yapılması, firmaları bir nebze olsun rahatlattı. Bu alanda dünyada söz sahibi ülkeler arasında yer alan Türkiye, gemi inşanın yanı sıra, bakım ve onarım alanında önemli bir yere gelmek için çalışmalar yürütüyor.

10. yıl özel dosyası: Bütüncül deniz  ve denizcilik gücü oluşturmak için neler yapılmalı?
İlkeli, dürüst, tarafsız ve bağımsız bir yayın olan MarineDeal News yayın hayatında 10 yılı geride bırakırken yayın ekibi olarak bir araştırma başlattık. Türkiye’nin bütüncül bir deniz ve denizcilik gücüne sahip olması için yapılması gerekenleri sektörün farklı alanlarındaki isimlere sorduk. Paylaşılan görüş ve önerilerin şimdi ve gelecekte ülkemizin denizcileşmesine katkı sağlayacağını umarız.

Ahmet Selçuk Sert  / Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
selcuksert(5)‘Denizcilik bilinci ve kültürü’
2000’li yılların başlarından itibaren dünyada dolaşımdaki malların yaklaşık yüzde 85’i, petrolün ise yüzde 90’ından fazlası deniz yoluyla taşınmaktadır. Dünya ticaret merkezlerinin büyük bir bölümünün sahillerde kurulmuş olduğu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 75’inin ise sahiller ile sahile yakın bölgelerde yaşadığı bilinmektedir. Dolayısıyla, gelişmiş ülkeler denizciliğin tanıtılması, sevdirilmesi ve denizcilik bilinci ve kültürünün yerleştirilmesine oldukça önem vermektedir.
Denizcilik politikamızın temelinde yer alması gereken, ‘Denizcilik Bilinci ve Kültürünün’, halkımız tarafından benimsenmesi için; okul öncesi dönemden başlayarak eğitim müfredatında ve kol faaliyetlerinde deniz, denizcilik ve deniz kültürü konularına yer verilerek bilinç ve sevgi aşılanmalıdır. Her yıl Uluslararası Deniz Festivali düzenlenmesi, Deniz Turizmi Fuarı organize edilmesi, denizcilikle ilgili sergi, konferans/seminer vb… etkinliklerin artırılması ve toplumun tamamına ulaşmasının sağlanması, her yıl düzenlenen 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı ve Haftası’nın, denizciler dışındaki halkın da geniş katılımıyla festival olarak kutlanması; bu haftada ilköğretim okulların da etkinlikler düzenlemesinin sağlanması, toplumumuzda Denizcilik Bilinci ve Kültürü’nün yerleştirilmesinde yapılabileceklerin bir kısmını oluşturmaktadır.
Bu kapsamda; bakanlığımız tarafından hazırlanan ve sunulan, ades.udhb.gov.tr elektronik adresinden ulaşabileceğiniz Amatör Denizci Eğitim Sistemi ile, dileyen herkes ücretsiz Amatör Denizci Eğitimi alabilmekte ve denizcilikle ilgili kültürel bilgiler edinebilmektedir.
Biz denizcilik politikalarımızı belirlerken koordinasyona öncelik veriyoruz, bu denizciliğin kendi doğasında da olan bir gereklilik. Yılda en az üç sefer ‘Denizcilik Koordinasyon Kurulu’nu (DKK) topluyoruz. Bu toplantılarımızı Ankara’da yapar iken, aldığımız bir kararla, en az bir toplantıyı İstanbul’da yapmaya başladık. DKK toplantılarına sektör temsilcileri, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, üniversitelerimizden akademik personelin, gemi adamlarımız adına ilgili sivil toplum kuruluşlarından katılımcılarla birlikte hem sorunlarımızı masaya yatırıyoruz hem de hedeflerimizi belirliyoruz.
Bu işleyen fonksiyonlardan sadece biri, bunun dışında sürdürülebilir ve etkili bir sektörel büyüklük için gerek Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde Deniz Ticaret Odaları Konsey Toplantıları’nda gerekse bizzat Deniz Ticaret Odaları bünyesinde yapılan meslek komiteleri çalışmaları ile birlikte çalışma kültürünü en üst seviyede yaşayabileceğimiz bir sinerjinin ortaya çıkması için gerekli cesaretlendirmeyi yapıyoruz. Biz bu noktada en önemli aracın birlikte çalışma kültürünü en azami ölçüde geliştirip, sektör içindeki güven ve itimat duygularını en belirgin şekilde geliştirdiğimizde ancak global bir deniz gücü olabileceğimize olan inancımızı her ortamda vurguluyoruz.
Bunun dışında akılda tutulması gereken en önemli faktörlerden biri de; denizcilik politikalarının diğer başka taşıma modları veya güncel konulara nazaran uluslararası zeminde cereyan ediyor olması, diplomasiye dokunması, çok boyutlu olarak uluslararası hukukun bir parçası olarak faaliyetlerine devam etmesi yönü ile de uluslararası entegrasyonun üst düzeyde gerekli olduğu nadir alanlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu sebeple, biz de denizcilik politikalarımıza yön veriyoruz ve sadece iç değil, uluslararası entegrasyon yönünde de sürekli bir çalışma ve takip içindeyiz.
Türk denizciliği genetik kodları yönü ile güçlüdür, ancak bunu sürdürülebilir ve etkili kılmak için bizim en büyük gayemiz sektör içinde tüm unsurların birlikte çalışma kültürünü, birbirimize olan itimadı artırma olarak hedeflemiş durumdayız.
Ülkemizin uluslararası ticaret koridorlarını kullanarak uluslararası ticaretten daha fazla pay alabilmesi için, gerek AB destekli gerekse diğer uluslararası kuruluşlar destekli projelerde etkin bir şekilde yer alınmaktadır. Ayrıca, 62 ülkeyle imzaladığımız ikili denizcilik anlaşmaları uluslararası ilişkilerimize katkı sağlamaktadır. Uluslararası vizyon ve politikamızın sonuçlarından biraz bahsettik. Ulusal ölçekte ise 8483 km’lik sahil şeridine sahip olan Türkiye, 174 adet uluslararası trafiğe açık limanında gerçekleşen 430 milyon ton ve 8,7 milyon TEU elleçleme değeri, 199 milyar USD’ye ulaşan denizyoluyla dış ticaret değeri, dünyada 15. Sırada bulunan 29,3 milyon Dwt’lik filosu, 80 faal tersanesi, 384 balıkçı barınağı ve karadakilerle birlikte 24 bin üzerinde yat bağlama kapasitesi ile tam bir denizci ülkedir. Türk denizciliğinin ekonomik büyüklüğü 2016 sonu itibariyle 8,9 milyar Avroya ulaşmıştır ve yan sanayiyle birlikte 900 bin kişilik bir iş portföyüne sahiptir. Bu rakamlarla Türk Denizciliğinin gayri safi milli hasılaya katkısı yüzde 1.04’e ulaşmıştır. Devletin denizciliğe verdiği önemi kanıtlayan unsurlardan biri de teşvik politikasında başrol oynayan stratejik sektörler arasında denizciliğin de yer almasıdır.
[image lightbox=”yes” align=”left”]Uluslararası politik alanda ve ulusal teknik kabiliyetler anlamında bahsedilen gelişmelerden hareketle, denizciliğin Türk devlet politikasında zaten önemli bir role haiz olduğunu görüyoruz. Ancak gelinen bu durumu asla yeterli görmüyor ve 2023’te dünyanın ilk on büyük ekonomisi içinde yer almak yönündeki ulusal hedefimiz çerçevesinde Türk denizciliğinin de dünyada ilk onda yer alması için azami gayret sarf ediyoruz.

Aret Taşcıyan / Türk P&I Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı
aret‘Denizci devlet mi? Deniz ticaretinde güçlü devlet mi?’
Bir devlet sadece deniz ticaret filosunun büyüklüğü veya dünya deniz ticaretindeki payı ile ‘Denizci’ bir devlet olmaz. Ticarî ve askeri güç tabii ki önemli ancak yeterli değil. Bu ticarî boyuta kültürel ve sosyal boyutlar ekleyerek devlete ve millete denizci bir bünye ve denizci bir kişilik kazandırmak gerekir.
Akdeniz’in tarihine bir bakalım. Artan nüfus ve bunun getirdiği ihtiyaçlar ile birlikte tekniğin gelişmesi denizde iktisadî hayatı önplana çıkarmış önce kısa mesafelerde başlayan yolculuklar zamanla yerini uzun mesafeleri içeren ticarî ve kültürel arayışlara bırakmıştır. Tüm sahil devletleri bir şekilde denizcilik ile iştigâl etmişlerdir ancak, bunların içinde günümüzde hatırlananlar tarımsal, kültürel ve ticarî faaliyetlerde bulunmak için sınırları dışındaki toprakları da kendilerine yurt edinenler olmuştur. Bu tarihsel oluşuma “Kolonizasyon “ adı verilmiştir. Koloni faaliyetlerinde bulunan ülkeler sadece doğal kaynaklara sahip olma ihtirasının yanı sıra o toplumlara kültürel bir miras da bırakabilmişler ise, işte bu denizciliğin sayesinde olmuştur.
8,333 km uzunluğunda sahil şeridine sahip üç tarafı denizlerle çevrili iki yarım adadan müteşekkil ülkemizde bir km’lik sahil alanına düşen kişi sayısı 8 bin 880. Bu sayı bizden çok sahil şeridine sahip ABD’de 2 bin 125 ve bir ada olan Büyük Britanya’da 3 bin 654. Şüphesiz bu iki ülkede ‘Denizci Devlet’ kavramı çerçevesinde bizden daha denizciler. Niye diyeceksiniz? ABD ve Birleşik Krallık’ın tarihlerinde yetiştirdikleri Dünya ve Olimpiyat yüzme, yelken veya genelde su sporları ile ilgili yetiştirdikleri şampiyonlara bakın ve bir de bizim tarihimize bakın. Bizde tarihe adlarını yazdırmış ama  tamamen kendi çabaları ile yetişmiş denizcilerimizin sayısı bir elin on parmağını geçmiyor değil mi? Ne bileyim aklıma ilk gelen isimler Sadun Boro, Mustafa Denizaşan, Erdem Eruc, Edhem Dirvana. Belki haksızlık olacak ama Olimpiyatlar’da madalya alan yüzücü, su topçu, yelkenci veya kürekçi sporcularımızın sayısını hatırlayan var mı?
Ne bekliyoruz? Devletimiz yıllarca Donanma yerine Kara Kuvvetleri’ne ve Hava Kuvvetleri’ne önem vermiş, deniz ticaret filomuz yine yıllarca sağolsunlar bir kaç ailenin dışında tabana yaygın bir ticaret unsuru haline gelememiş. Bankalarımız denizcilik konusunda kendilerini eğitmemişler ve bir konjoktür yaratamamışlar veya yaratmamışlar, yıllardır. Türk Armatörleri yabancı bankalar tarafından istismar edilmişler. Buna rağmen Ticaret Filomuz olağanüstü bir gelişme göstererek bugün 30 milyon dwt düzeyine erişmiş durumda, burada Deniz Ticaret sektörümüzü tümü ile kutlamak gerekir ancak, bu sektör devlet ile el ele vererek denizciliği ilk ve ortaöğretim düzeyine indirmeli, eğitim müfredatlarımıza yüzme, kürek, su topu ve yelkencilik gibi sporların dahil edilmesini sağlamalıdırlar. Sahil kesimlerinde oturan halkımızın dahi çoğu denizden, deniz ulaşımından ve deniz ürünlerinden yeterince yararlanmamaktadır. Bu bir kültür sorunudur. Sektör, halk ve devlet el ele vererek halkımıza denizcilik kültürünü aşılamalıdır. Denizci devlet olabilmenin yolu halkın denizci olması ile başlar ama bu da devlet desteği olmadan gerçekleşmez. Bu konuda bir ilk olan KÜDENFOR gibi sivil toplum örgütlerinin yurt çapına yayılması ve etkinliklerini artırması ile bu yolu kısaltabiliriz.

Emekli Amiral Cem Gürdeniz / KÜDENFOR Kurucu Direktörü
cem‘Denizcileşme sürecinin merkezinde devlet vardır’
Türkiye’nin denizcileşme sürecinin merkezinde devlet vardır. Devlet denizcileşmeden halk denizcileşemez. Osmanlı İmparatorluğu denizcileşemediği için yıkıldı. Bu nedenle Türkiye’nin denizcileşme sürecinde önceliği devlete denizi öğretmek olmalıdır. Halk daha sonra denizcileşecektir.
Öncelikle Türkiye’nin denizcileşme hedeflerinin tespit edilerek siyasi ve stratejik bütüncül bir yol haritasının tespit edilmesi gerekir. Bu yol haritası siyaset üstü olmalı ve tüm Bakanlıkların tek bir koordinasyon merci altında ortak çalışmasıyla tamamlanmalıdır. MGK bu konuda öncülük yapabilir. UDHB münhasıran Denizcilik Bakanlığı’na dönüştürülmeli ve denizcileşme sadece ekonomik hedeflere erişim aracı olarak değil halkın uygarlaşması ve gelişimi için de hedeflenmelidir. Bunun için akademi, iş dünyası, siyaset kurumları, sanat çevresi, medya dünyası ve denizcilik gücüne hayat veren tüm kurum, kuruluş ve gerçek kişiler denizcileşmenin gereği konusunda önce farkındalık sahibi daha sonra da eylem sahibi olmalıdır.
Bu görev kanunla UDHB’ye verilmiştir. Ancak UDHB günlük işler nedeni ile halkın denizcileşmesine gereken enerjiyi verememektedir. Bir yaz döneminde 1000’e yakın çocuk yüzme bilmediğinden boğularak hayatını kaybediyorsa Türkiye’de denizcileşmekten bahsedemeyiz. UDHB denizcileşmeden sorumlu bir müsteşarlık kurmalı ve Türkiye çapında gençler için denizcileşme merkezleri kurarak örgütlenmelidir. Amatör denizcilik halkın denizcileşmesi için araç olmalıdır. 1890 yılında İstanbul’da 100 kişiye 1 sandal düşüyordu. Bugün 1400 kişiye bir amatör denizci teknesi düşüyor. Halk eğitim merkezlerinde ayrıca yetişkinler için denizciliğe yönelik kurslar ve bilinçlendirme eğitimleri verilebilir. Fert başına senede  6 kg balık tüketilen ülkemizde bu alana yönelik devlet yönlendirmesi bile mevcut değildir.
Denizcilik sadece devlet politikası değil aynı zamanda Türkiye’nin uygarlık projesi olmalıdır. Devlet vakit kaybetmeden bu süreci başlatmalıdır. Bu kapsamda siyasi partilerin programlarında denizcilik bir kaç sayfa ile değil, ayrı birer bölüm olarak ele alınmalı ve detaylı eylem planları yapılmalıdır.

Edhem Dirvana  / KÜDENFOR Danışma Kurulu Üyesi
edhammm‘Kurulacak Denizcilik Bakanlığı hiyerarşide en üstte olmalı’
Ülkemizin denizcileşmesi ancak ve ancak denizcilikle ilgili ilgisiz tüm Devlet kurumlarının bir bütünlük içinde büyük denizcilik ve kalkınma programı gibi bir plan dahilinde uzun vadeli düşünerek harekete geçmesiyle olabilir.
Üniversite düzeyinde denizcilik forumları da hayata geçirilip ülkenin her yanında lokal unsurları organize ederek KÜDENFOR’dan örnek alınmalıdır. Denizcilikle ilgilenen sektör öncülerinin bir arada çalışacağı platformlar çoğaltılmak zorundadır. Bu sayede hem denizcilik bilincini geliştirecek organizasyonlar yapılır hem de denizden istifade etmenin farklı, o bölgeye özgü yolları ortaya çıkarılır. Ekonomiye katma değer sağlanır. Sürdürülebilirlik için denizlerin sunduğu ekonomik fırsatların topluma iyi tarif edilmesi doğal bir merak ile denizcileşmeyi tetikleyecektir. İnsanlar neye ihtiyaç duyduklarını bilmeye muhtaçtır. Vatandaşlarımıza uygulanabilir modeller sunarsak kendi kendilerine zaten o yolu seçeceklerdir.
Her ne kadar sivil toplum örgütleri ellerindeki araştırma kaynakları sayesinde gerekli bilgilere ulaşarak ülkenin çıkarları için projeler üretip Devletin kurumlarına destek olabilseler de, kendi çıkarları dahilinde dar ekonomik bakış açılarına hapsolabilmektedirler. Fakat devlet, STK’lardan ileri bir vizyon ortaya koymak ve tamamen ülke çıkarları dahilinde planlar yapmakla mükelleftir. Denizcileşme Türkiye için vazgeçilemez bir dava, ertelendiği her gün için bize büyük bir fırsat kaybıdır. Bunun hesabını sonraki nesillere kimse veremez. Bir ‘‘Denizcilik Bakanlığı’’ kurulmalıdır. Gerekli imkanlarla donatılmalı, hatta Bakanlar Kurulu’nda bulunan Bakanlıkların çoğunluğu onun altında toplanmalıdır. Zira Denizcilik ülkemiz için adeta bir şemsiyedir. Ziraatten eğitime, sanayiden enerjiye, savunmadan turizme, spordan ticarete, ekonomiden maliyeye, kalkınmadan şehirciliğe, hepsi Türkiye coğrafyasında denizcilikle ilişkilidir. Bu sebeple Denizcilik Bakanlığı hiyerarşide üstte olmalı, diğer Bakanlıklar onunla koordineli çalışmalar, komisyonlar kurmalıdır.

Enver Bilgi / Zenith Gemi İşletmeciliği A.Ş. Genel Müdürü
enverbilgi1‘Denizciliğin devlet politikalarıyla korunmaya ihtiyacı vardır’
“Topraklarının ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Bu yetenekten yararlanmasını bilmeliyiz.” demiş Mustafa Kemal Atatürk.
Coğrafi konumuna bakıldığında dünya geneline kıyasla çok avantajlı bir noktada olan ülkemizin, denizcilik odaklı bir yaklaşım sergileyememesinin temel nedenleri arasında denizcilik geleneği ve kültürünün yeteri kadar yaygınlaştırılmamış, odağa alınmamış olmasını sayabiliriz. Denizcilik sektörü yapısı gereği değişime hızlı adaptasyon, yeni kural ve düzenlemelere eksiksiz ve optimal maliyetlerle uyum gibi açılardan çok yönlü bir yönetim ve tüm bu hedefleri mümkün kılacak yüksek kaliteli insan kaynağı ihtiyacı barındırmaktadır. Teknolojik gelişmelerin, teknoloji kullanımının ve tüm platformlarda olduğu gibi denizde de dijitalleşmenin artış hızı, siber güvenlik riski gibi kavramlar, yükselen ve daha da desteklenmesi gereken çevre koruma bilinci, ticari düzlemde adil rekabet ve şeffaflık ihtiyacı gibi noktalar bu kalite arayışında ilk akla gelenler olarak sayılabilir. Türkiye’de bu ihtiyaca cevap verecek, yeterli donanımda insan kaynağı olduğuna inanıyorum. Ancak, tüm toplum nezdinde denizcilik bilincinin yaygınlaşabilmesi için insana yapılan yatırımın arttırılarak sürdürülmesi, yine bu kapsamda toplum geneline yaygın sistemli bilinçlendirme kampanyalarının da odaktan çıkarılmaması gerekmektedir.
Denizlerimizi nasıl kullandığımız hem Türkiye hem global platformda geleceğin belirleyicisi olacak kavramlar arasındadır. Hoyratça çöplük muamelesi yapılan, trol çekilen, doldurulan deniz gün gelip insanlıktan intikamını almaktadır.
Bunun en acı örneğini 1999 İzmit depreminde yaşamıştık. Şimdilerde ise Karadeniz’de, Marmara’da balık kalmadığından şikayet ediyoruz. Geleceğimizde hayati öneme sahip denizlerimizin, sadece denizcilik sektörü paydaşlarının regülasyonlarıyla değil, sivil toplum kuruluşları ve devlet politikalarıyla korunmaya ihtiyacı vardır.
Denizcilik gelecekte de ülkelerin gündeminde önemini arttırarak yerini koruyacaktır.
Ülkemizde ne yazık ki çok da vizyoner olamayan yönetim tarzları, dünya devleri ile rekabette sektörün çok gerilerde kalmasına yol açmış ve deniz ticaretinde, işletmecilikten, denizci istihdamına; turizmden, balıkçılığa istenilen seviyelerin çok gerisinde kalmamızla sonuçlanmıştır.
Bu nedenle, devlet politikaları ile; başta denizcilik olmak üzere, tüm diğer sektörlere yabancı yatırımcı ve işadamları için ülkemizin cazip hale getirilmesi gerekir. Bunun için  istikrarın önemi yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Erbil Özkaya / YASA Holding Genel Koordinatörü
erbil‘Eğitimle başlatılacak süreç hızlandırılmalı’
Tarihsel süreçte baktığımızda aslında bugün geldiğimiz noktayı başarı olarak da görmek mümkün. Denizcilik sektörüne sermaye yatırımları 1960’lardan sonra başladı. Bu açıdan baktığımızda bugün geldiğimiz nokta bir başarıdır. Denizcilik oldukça zor ve çok uzun süreli yatırım gerektiren bir sektör. Fakat Türkiye’de yatırımcıların önünde daima kısa sürede daha çok kâr edebilecekleri alternatif yatırım alanları olmuştur. Denizcilik sektörü uluslararası yapısıyla serbest piyasa koşullarının mükemmele yakın oluştuğu bir piyasa yapısına sahiptir. Bu nedenle, devlet desteklerini tercih eden yatırımcılar için hiç de cazip değildir. Ayıca şunu unutmamak gerekir, denizcilik sektöründe sömürgeci ve kolonıyalist devletlerin yatırımcılarıyla aynı ortamda mücadele etmek hiçbir zaman kolay olmamıştır.
İlk aşamada ve daima eğitime öncelik vermeliyiz. İlkokullarda ve ortaokullarda denizi ve denizciliği tanıtacak zorunlu dersler olmalı. Lise aşamasında ilerleme kaydettik ama buradaki yapısal sorunları çözmemiz gerekiyor. Ben, sahil kasabalarında 1 Temmuz kutlamalarını izledim. Çok yöresel kalmakla beraber denize yakın, denizi bilen ve ekmeğini denizden çıkaran insanların coşkusu da farklı oluyor.
Devlet politikalarına paralel fakat ayrı olarak STK’ları destekleyip denizcilik bilincini yaymamız gerekir. Gemi işletmecileri, deniz savunma sanayi ve akademisyenlerden daha ayakları yere basan, daha günlük yaşamın içinde çalışmalar bekliyoruz ve her aşamada medyanın iyi kullanılması gerekiyor. Denizcilikle ilgili her türlü film, TV programı vs… çağdaş bir anlayışla ele alınıp yayınlanmalı. Hatta kamu spotu olarak bile tanıtım yapılabilir.
Denizcilik bilinci deyince aklıma Marmara Denizi geliyor. Cumhuriyet Dönemi’ndeki Güneydoğu’da bölücü terör örgütünün verdiği zarardan sonra 2’inci en büyük kaybımız, Marmara Denizi’dir aslında. Fakat biz bunu bile çok geç fark ettik. Ne yazık ki ülkemizde politik mülahazalar nedeniyle uzun soluklu, kapsayıcı politika ve stratejiler üretemiyoruz. Öncelikle denizcilik konusunu bir bütün olarak ele alıp politikalar üretecek, yetkileri de olan, genç, dinamik bağımsız bir kurula ihtiyacımız var.
İlk etapta, daha öncede belirttiğim gibi bir denizcilik kurulu oluşturmamız gerekiyor. Özellikle devletin daha az ama sektör bileşenlerinin daha fazla söz sahibi olduğu ve alacağı kararların uygulama gerekliliği olan bir kuruldan bahsediyorum. İçinde şüphesiz Denizcilik Bakanı’nın olması gerekiyor. Ama asıl unsuru armatörler, tersane sahipleri, liman işletmecileri, denizcilik sendikaları, üniversiteler ve STK’lar oluşturmalı. Bu kurul, armatörlük, tersanecilik, gemi işletmeciliği, sigorta, acenta hizmetleri, deniz ikmalcileri, sualtı hizmetleri, liman işletmeciliği, römorkör ve kılavuz hizmetleri, balıkçılık, yatçılık, marina işletmeciliği gibi tüm sektörleri de içermeli. Tabi alt sektörlerdeki farklılıkları dikkate alarak organize olmamız gerekiyor.
Son olarak şunu söyleyebilirim, bu sorularınızın cevabı niteliğinde pek çok kapsamlı çalışma yapılmış ve somut olarak yapılması gerekenler tanımlanmıştır. DTO arşivlerinde bolca bulabilirsiniz. Belki de temel sorunumuz uygulamaya başlayacak enerji ve kararlılığı yakalayamamış olmaktan kaynaklanıyor.

Feramuz Aşkın  / GEMİMO Başkanı
Feramuz‘Sektör bir amaç doğrultusunda hareket etmeli’
Türkiye’de bir denizcilik politikası olmalıdır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda hemen hemen hepsi denizcilikte önemli bir paya sahip durumdalar ve hepsinin denizcilikle ilgili bir politikası vardır. Türkiye’de ise durum bunun tam tersidir. Türkiye dünya ticaretinin yüzde 90’ının yapıldığı bu sektöre sırtını dönmüştür. Denizcilik alanında bir hedef belirlenemediği için, Türkiye’de denizcilik yıllardır kişilerin özel çabaları ile sürdürülmektedir. Devlet desteğinden yoksun, kişisel çabalarla ayakta kalmaya çalışan sektör, yeterli finans kaynağına sahip olamadığından ve denizcilik politikası eksikliğinden kaynaklı olarak dünyadaki rekabetten yeterli payı alamamaktadır. Devlet bu konuya sahip çıkmalı ve denizcilik sektörünü öncelikli sektörler arasında tutmalıdır. Buna sadece taşımacılık gözüyle bakmak da yanlıştır. Lojistik, liman işletmeciliği ve kara taşımacılığı olarak kombine taşımacılığı iç içe geçirerek konuya yaklaşmak daha doğru olacaktır.
Halkın denizcileşmesi konusunda ise, Türkiye’nin alması gereken çok uzun bir yol var. Denize sırtını dönmüş bir toplumuz. Bu nedenle de denizcilik bilincini oluşturmak için ilk okuldan başlayarak, denizcilik kültürünü yerleştirmek üzere, aile, eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları ortak bir çalışma hazırlamalıdır. Denizi sevdirme noktasında da tüm bu aktörlerin ortak olarak hareket etmeleri hem süreci hızlandıracaktır hem de daha hızlı yol katedilmesine imkan sağlayacaktır.
Denizcilik sektörünün gelişebilmesi için odalar, sektör oyuncuları ve üniversitelerin birlikte çalışmaları da önem arz ediyor. Çünkü bu üç ayak bir sektörün gelişebilmesi için olmazsa olmaz öneme sahip. Bir amaç doğrultusunda birlikte hareket edilirse, savunma sanayinde dahi hızlı yol alınabilir.

Emekli Tümamiral Fikret Güneş
fikret‘Denizcilik, Devlet politikası olarak benimsenmelidir’
Türkiye’nin denizcileşememesindeki en önemli faktör Türklerin denizci karaktere sahip olmaması, dolayısıyla da kurdukları devletlerin denizci devletler olamamasıdır. Osmanlı İmparatorluğu en güçlü döneminde bile bir deniz devleti olamadığı ve doğru politikalar üretemediği için sömürgelere sahip olamamış ve emperyalist bir imparatorluk olamamıştır.
Çünkü Donanma, denizcilik gücünün sadece askeri kanadıdır. Deniz Kuvvetlerinin görevi deniz alaka ve menfaatlerimizi barışta sağladığı caydırıcılıkla, savaşta ise güç kullanarak korumaktır. Öncelikle Denizcilik stratejinizi belirleyecek, Denizcilik gücünüzü oluştururken onun bir parçası olan Deniz Kuvvetinizi de geliştireceksiniz.
Halkımızın denizcileşmesi ve denizci bir ülke olmamız için öncelikle toplumun her kesiminde Denizcilik bilincinin oluşturulması gerekmektedir. Bunun için eğitim sistemimizde gerekli düzenlemelerin yapılması, medya aracılığı ile denizcilik bilincinin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Coğrafya derslerinde çevre denizlerimiz, özellikle Ege Denizi adaları kapsamlı bir şekilde incelenmeli, Deniz Yetki Alanları ve deniz zenginliklerimiz ve bunların ekonomiye katkısı en iyi şekilde öğretilmelidir. Tarih derslerinde Deniz tarihine özel önem verilmeli, Ege Denizi Adaları’nı tarih içinde nasıl kaybettiğimiz konusuna, Lozan Antlaşması’na, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne geniş yer ayrılmalıdır. Temel eğitimde her Türk vatandaşının Denizcilik bilincini alması hedeflenmelidir.
Yunanistan’ın günümüzde bile Ege’deki aidiyeti tartışmalı bazı ada, adacık ve kayalıkları kendi topraklarına katma girişimleri devam etmektedir. Ancak Denizcilik bilinci olmadığından Türkiye’de bu konu bile uzun süre gündemde tutulamamaktadır. Halkın devletten bazı şeyleri talep edebilmesi için öncelikle o konuda bilinçli ve bilgili olması gerekmektedir. Üniversitelerimizde bile Deniz Hukuku konusunda yetişmiş bilim adamlarımızın sayısı çok kısıtlıdır. Aslında eğitimin aileden başladığı düşünüldüğünde Denizcilik bilincinin çocuk yaştan itibaren kazandırılması bir zorunluluktur. Bunun için amatör denizcilik ve balıkçılığın teşvik edilmesi, sadece kıyılarımızda yaşayan vatandaşlarımızın değil Kars’taki, Hakkari’deki vatandaşlarımızın bile bu bilinçle yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
Denizcilik bilincinin oluşturulması ve yaygınlaştırılması için öncelikle denizciliğin bir devlet politikası olarak benimsenmesi gerekmektedir. Eğitim, Ekonomi, Siyaset, Hukuk, Sanayii ve Savunma alanında tüm denizcilik faaliyetlerinin koordineli ve planlı bir şekilde yürütülebilmesi için merkezi bir otoriteye ihtiyaç vardır.

Hakan Ozan   / Jotun Deniz Boyaları Doğu Av. ve O. Asya Bölge Dir.
hakan‘Tüm unsurları birlikte değerlendirelim’
Bütüncül bir denizcilik gücüne ulaşmak için denizcilik şirketleri, tersaneler ve yan sanayiyi birbirinden ayırmadan birlikte değerlendirmemiz gerektiği kanısındayım. Bu unsurları birbirinden ayrı düşünürsek ikisinin oluşturacağı sinerjiden yararlanmamız mümkün olamaz. Denizcilik sektörü küresel bir iş. Bu nedenle öncelikli olarak Türk denizciliği, dünya denizciliği ile hızlı şekilde entegre olmalı. Bu entegrasyon uluslararası denizcilik kurallarına, standartlarına ve rekabet koşullarına nasıl uyum sağladığımızla ilişkilidir. Bu konuda ne kadar çok başarılı olursak o kadar çok bize geri dönüşü olur. Armatörlerimiz daha kolay iş bulabilirler, tersanelerimize daha çok yabancı müşteriler gelir. Bunun arkasında güçlü sermaye, yetişmiş teknik iş gücü, yeni teknolojilerle güçlenen alt yapı yatırımı ve bunları organize edecek siyasi otoriteye ihtiyaç vardır.
Bu konuda gemi yat imalatı, turizm, liman işletmeciliği, balıkçılık gibi çeşitli dalları ile denizcilik tercih edilen bir meslek konumuna gelmelidir. Denizcilik ana sanayinin dışında yan sanayiyle birlikte düşünüldüğünde ülke ekonomisine çok ciddi katkı sağladığını söyleyebiliriz. Şu anda sektördeki tüm oyuncuların bu konuda üzerine düşen  görevi hakkı ile yerine getirmesi gerekiyor. Sürekli ve dinamik iş imkanı sağlanmalı. Çalışanlara uzmanlaşma ve gelişme imkanları sunulmalıdır. En basit hali ile çalışanların maaşlarını düzenli olarak alabilmesi bile bu sektörün  hâlâ en önemli motivasyonudur. Birçok farklı sektör ile kıyaslandığında, denizcilik gelir bakımından diğerlerine göre çok daha fazla avantajlara sahiptir. Ancak sektörün zorluğu bu iş için eğitim almış gemi inşa mühendislerini dahi başka sektörlerde çalışmaya itmiştir. Sektördeki ağır iş yükü gözden geçirilip bu konuda uzmanlaşmış kişilerin tekrar sektöre kazandırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Yönetici-mühendis-tekniker ve işçi, her kademesiyle ayrı ayrı ihtiyaçları olan bir sektördür. Bu nedenle bu sektöre personel yetiştirecek okulların öğrencileri bu zorluklara kadameli olarak hazırlaması ve geliştirmesi gerekecektir. Doğru alt yapının kurulması güçlü bir pazarlamanın rekabet gücümüzü sürekli kılacağına inanıyorum.

Emekli Deniz Kurmay Albay Halil Necati Hatipoğlu
halil_hatipoglu‘Deniz kültürü için platform oluşturulmalı’
Türkiye’de izcilik faaliyetleri; resmi olarak 1989 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan organizasyonlarla hayata geçirilmiş, 1992 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyete başlayan Türkiye İzcilik Federasyonu (TİF) ise 2 Şubat 2006 tarihinde özerk statüye kavuşmuştur.
2012 yılına kadar ülkemizde deniz izciliği; Türkiye İzcilik Federasyonu, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından, çoğunlukla ayrı ayrı organizasyonlarla ve kısıtlı imkânlarla yürütülmüştür. 2012 yılında yapılan Olimpiyat Yarışmaları’ndan sonra, Gençlik ve Spor Bakanlığı, MEB ve TİF arasında yapılan protokolle, her türlü izcilik faaliyeti, Dünya İzcilik Teşkilatı’nın üyesi TİF bünyesinde birleştirilerek sürdürülmeye başlanmıştır. MEB bu tarihten itibaren kuruluşundaki izcilik birimini söndürmüştür. TİF’in şimdiye kadar yürüttüğü deniz izcilik faaliyetlerinde etkin bir “Deniz İzciliği Eğitim Programı” uygulayamadığı/geliştiremediği, ağırlığı temel –kara- izcilik eğitimlerine verdiği gözlemlenmiştir.
“Denizciliği Tanıtmak, Sevdirmek ve Yaygınlaştırmak” kapsamında Deniz Kuvvetlerimizde 1990’lı yıllardan itibaren “Deniz İzciliği” adı altında yapılan uygulamalı eğitim ve dokümantasyon çalışmalarında önemli bir gelişme kaydedilmiştir. Yapılan çalışmalar “Atatürk’ün Leventleri: Deniz İzciliği El Kitabı (Sınıf Çalışma Programı 1-2)” adı altında toplanmış ancak basılarak bir deniz izciliği yayını olarak kullanılması aşamasına geçilememiştir. Deniz Kuvvetlerimizde Deniz İzciliği ile ilgili bu eğitim faaliyetleri ve hazırlanan taslak dokümanlar, halen günümüzde yapılacak çalışmalara da temel teşkil edecek en önemli kaynaklar durumundadır.
Sonuç olarak; İngiltere’de denizcilik kültürünün –deniz izciliğinin- çocukların ve gençlerin eğitimine kalıcı olarak yerleştirildiği 1900’lü yılların başından bugüne kadar, Türkiye’de hâlâ milli eğitim, bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşları seviyesinde etkin olarak yeşereceği bir platformun oluşturulamadığını görmek, ileri denizci ülkeler düzeyine çıkamamamızın nedenini açıklar niteliktedir.

Murat Kıran  / GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı
Murat‘Denizcilik ufkun ötesini görebilmektir’
Türkiye’nin 21’inci yüzyıldaki güvenlik, refah ve mutluluğunun denizlere ve denizcileşmesine bağlı olduğu, jeopolitik ve jeostratejik konumundan kaynaklanan bir gerçektir. Türkiye’nin devleti ve milletiyle denizcileşmesi yönünde bugüne kadar önemli bir yol kat ettik.
Bugün itibariyle, 29 milyon dwt’a ulaşarak, dünya denizlerinde dolaşan ve ülkemize döviz kazandıran bir Deniz Ticaret Filomuz mevcuttur. Milli dizayn ve yüzde 70’e varan yerlilik oranıyla her türlü savaş gemisi inşa ve ihraç etme kabiliyeti yanı sıra  ticari gemi inşası ve bakım onarımında başarılarıyla taçlandırılan ve önemli istihdam sağlayan Gemi İnşa Sanayimiz, ülkemizin stratejik bir sektörü konumunda bulunmaktadır. Denizcilik üniversitelerimiz ve denizcilik ile ilgili diğer okullarımızdan yetiştirdiğimiz öğrencilerimizle sayısal olarak, dünyada Çin’den sonra ikinci ülke olduğumuz ifade edilmektedir. Diğer taraftan, dünya ticareti taşımacılığının yüzde 84’ünün deniz yoluyla yapıldığı günümüzde, dünya deniz taşımacılığından ve gemi inşa talebinden aldığımız paya baktığımızda, sıralamamızın ilk 20’lere girebilmesine rağmen tonaj bazında çok küçük rakamlarda kaldığımızı da söylemek durumundayım. Ülkemizin geleceğe dönük ihracat hedefleri de dikkate alındığında, denizcilik alanında ve denizcileşmede atılımlar yapmamızı gerektiren önemli ilave bir potansiyel bulunmaktadır. Çünkü bugüne kadar, Anadolu’nun denizlere olan bağını, potansiyel enerjiden kinetik enerjiye dönüştürebilen yerleşik toplumlar refah içinde yaşamayı başarmışlardır.
Denizcilik ufkun ötesini görebilmektir, ülke sınırlarının çok ötesine ulaşmayı gerektirir. Bu doğrultuda, Türkiye’nin daha fazla denizcileşmesi ve denizcilikten daha fazla pay alması konusuna bakacak olursak üç temel noktaya odaklanabiliriz. Bunlar; toplumun denizcilik kültürünün gelişim seviyesi, denizcilik nosyonu ve ticari kabiliyeti yüksek girişimci insan sayısı ile denizciliğe ayırdığımız sermaye ve kolaylaştırıcı kurallardır. Bahsettiğimiz bu konularda, güçlü ve zayıf taraflarımızı irdeleyerek, akademisyenler ve konuya ilişkin sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla oluşturulacak milli bir politika doğrultusunda, deniz taşıma ticaretimiz dahil denizcilik geleceğimize yönelik uygun karar ve yatırımların gerçekleştirilmesi ile başarı eşiğimizin daha da  yükseltilebileceği inancını taşımaktayım.
Toplumda, denizcilik ve denizcilik kültürünü daha da geliştirecek her türlü faaliyetin desteklenmesi, bugün olduğu gibi sürekli geliştirilen bir devlet politikası olmalıdır. Denizcilik konusu ile ilgili ve yetkin olan tüm STK’lar, üniversiteler bu politikanın belirlenmesinde katkı sağlamalıdır. Denizcilik kabiliyetimizin geliştirilmesinde, GİSBİR olarak her zeminde dile getirdiğimiz üzere, tespitlerimizde ve devletimizden olabilecek taleplerimizde gerçekçi olmalıyız. Bireyler, küçük yaşlardan itibaren denize ve denizi kullandırılmaya yönlendirilmeli, deniz araçlarının sportif/gezi maksatlarıyla kullandırılması lüks algısından çıkarılmalıdır. Yolcu taşımacılığında deniz yolları daha etkin kullanılmalı, yük taşımacılığında ise navlun açığımızın giderek azaltılması, kapatılması yönünde tedbirler alınmalıdır. Liman, marina gibi alt yapı yatırımlarına hız kesmeden devam edilerek, Akdeniz ve Karadeniz Havzası’nda navlunlar üzerinde etkili olabilecek büyüklükte bir ticaret filosuna sahip olmak hedeflenmelidir. Denizciliğe yönelik her türlü yatırımda finans kolaylıkları sağlanmalı ve bu yatırımların önündeki kanuni/bürokratik engeller hızla kaldırılmalıdır.
Bu vesile ile 2018 yılının ülkemize ve tüm denizcilik camiamıza sağlık, başarı ve mutluluk getirmesi temennilerimle, yayın hayatınızdaki 10’uncu yılınızı tamamlamanızı kutlar, müteakip dönemlerinizde başarılar dilerim.

Prof. Dr. Nurhan Kâhyaoğlu 
nurhan_son‘Denizcileşme bütüncül yaklaşımla tek başına bir fenomen olarak ele alınmalıdır’
İnsanoğlu refah düzeyini yükseltmek için var olduğu günden beri çaba sarf etmekte.  Bulunduğu coğrafyaya uyum sağlama çabaları da ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabildiklerine bağlı. İnsanlığın medenileşme evrelerine bakıldığında gelişimin iki temel unsur ile doğrudan ilintili olduğunu söyleyebiliriz; Ulaşım ve Haberleşme (İletişim). Yaklaşık 510 milyon metrekarelik mavi gezegenimizin yüzde 70.8’nin sularla kaplı olduğu ve bu suların da yüzde 98’inin denizler olduğu bilinen bir gerçek. Dünya devletlerinin yaklaşık yüzde 78’i deniz ve okyanuslara kıyısı olan ülkeler. Dünya nüfusunun yüzde 50’si, sudan 200 km içeride bulunan alanlarda, suyun nimetlerinden –sadece besin anlamında değil, endüstriyel anlamda da- yararlanarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Sadece bu gerçek bile denizden/sulardan faydalanmanın etkinliği ve üstünlüğü konusunda yeterli bir göstergedir. Bir başka deyişle denizler/okyanuslar yeryüzünde insanoğluna geniş yaşam alanı sunmaktadır.
15’inci YY’da coğrafi keşiflerle birlikte denizlerin önemi daha da öne çıkmış, insanlık denizden daha çok yararlanabileceğinin farkına varmıştır. Denizcilik gücünün tüm bileşenlerini kapsayacak ve her bir bileşenin birbiriyle etkileşimini de içerecek “bütüncül” bir model oluşturulması ve bunun için de en temel unsur olan o ülkenin genel bir denizcilik vizyonunun olması gerekliliğini; “Denizciliği Türk’ün milli ülküsü olarak benimsemeli ve az zamanda başarmalıyız” sözleri ile ilk vurgulayan ve de uygulatan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu vizyona ne kadar ulaşabildik? İlk bu soru ile başlamalıyız. Denizciliği milli ülkümüz olarak benimsedik mi? Ne kadar benimsedik? Kısa zamanda başarabildik mi? Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1980’li yıllara kadar denizciliğin geliştirilmesi için karma ekonomi yaklaşımıyla misyonu devlet üstlenmiş olsa da ekonomik, sosyal ve teknolojik anlamdaki küreselleşme dalgasıyla birlikte çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisini yönlendirmesi, iletişim alanındaki çarpıcı ve hızlı gelişmelerle birlikte denizciliğin de küreselleşmeden etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur. Oysa; Denizcilik “milli” bir ülkü olacaksa, bu küreselleşme sarmalında Denizci bir ülke olarak nasıl bir yer edineceğiz ya da edinmeliyiz? Coğrafi uzaklıkları ortadan kaldıran küreselleşmenin doğması ve gelişmesinin temel unsurlarından biri olan denizciliği yani denizcileşmeyi küreselleşmeden, küreselleşmeyi de denizcileşmeden ayrı düşünmek doğru olmaz. Bir başka deyişle; küreselleşmenin, Denizcileşme kavramı olmadan değerlendirilmesi, ‘yumurta mı tavuktan-tavuk mu yumurtadan çıkar?’ sorusunda olduğu gibi hiçbir zaman tam sonucu vermeyecektir. Çünkü Denizcileşme, küreselleşmenin başat dinamiklerindendir. Kapsamlı ve bütüncül bir sürekli Denizcileşme modeli ile bunu başarabilir miyiz?  Burada kapsamlı ifadesinden deniz yüzeyi (yakın sahil ve uzak denizler), Münhasır Ekonomik Bölgede; denizüstü yakın atmosferik katman, deniz yüzeyinin altı yani denizin içi ve derinlemesine deniz dip yapısı dahil deniz tabanını kapsayan en genel anlamda coğrafik, oşinografik, jeomorfolojik, atmosferik olarak denizle ilgili her şeyi kapsadığını belirtmek isterim.  Bütüncül yaklaşım ile de Denizcileşme -Maritimization modelini bir “yap-boz” ya da “yap-yeniden düzenle” oyunu gibi yani; “parçaların birleştirilmesiyle değişik şekillerin elde edilmesi” şeklinde tanımlayabiliriz. Eğer yukarıda sayılan bileşenlerden herhangi biri; ekonomik vizyon, deniz gücü, denizcilik vizyonu, denizcilik kültürü veya denizcilik eğitimi ve bunların alt bileşenlerinden biri eksikse, model kurulamaz.
Bu nedenle denizci ülke olma gereklerinin bütüncül bir şekilde tamamlanması ve denizciliğin sürdürülebilir olması için sürekli denizcileşme modelinin benimsenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.  Bu konuda Piri Reis Üniversitesi’nde kapsamlı bir doktora çalışması yürütmekteyiz.  Amacımız; Denizciliğin tanımlanmasında tüm soyut kavramları da içerecek şekilde, denizcilikle ilgili hiçbir kavramı dışarda bırakmayacak bir yaklaşımla, denizcilik ve deniz gücü ile ilgili tüm bileşenlerin birbirleriyle etkileşimlerinin aynı-zamanlı değerlendirilebildiği bir mantıksal model geliştirmek.  Bütüncül Denizcileşme Modeli olarak adlandırdığımız bu model ile denizcileşme bileşenlerine ait elde edinilen veriler kullanılarak çıkarımsal istatistiki metotlarla yaptığımız çalışmaların ilk sonuçları göstermiştir ki, Denizcileşmenin ana sonuçları olan zenginleşme, güvenlik sahalarını genişletme ve derinleştirme ve yenilikçi-özgür düşünme yeteneklerini kazanmış ülkeler, yukarıda belirttiğimiz bileşenlerle Denizcilik gücünü oluşturmuş olan ve Denizcileşme sürecini devam ettiren milletlerdir.
Son söz; her ne kadar ulaşımdaki gelişmelerle iletişimdeki teknolojik gelişim küreselleşmenin gelişmesini belirlese de, küreselleşmenin başat dinamiği olan Denizcileşme bütüncül yaklaşımla tek başına bir fenomen olarak ele alınmalı ve bu nedenle milli ülkümüz olan denizciliğin geliştirilmesi ve ”Sürekli Denizcileşme için Denizcilik Bakanlığı” gibi bütünleştirici bir kamusal otorite tesis edilmesinin de gerekli olduğunu ayrıca ifade etmeliyim.

Semih Zorlu  / SEFT Dizayn ve Mühendislik Genel Müdürü 
semih_zorlu‘Denizcilik için yarı yargısal bir kurum oluşturulmalı’
Ticari filomuz Akdeniz-Karadeniz çanağından neredeyse çekilmiş vaziyettedir, askeri filomuzun yaş ortalaması 50 yılı bulmaktadır. Balıkçılık, yolcu taşımacılığı ve turizm açısından da yarım ada bir ülkenin sahip olduğu potansiyelin son derece altında bir performansa sahip olduğumuzu üzülerek müşahede etmekteyiz. Petrol ve benzeri enerji kaynaklarının araştırmaları, sondajı, kuyu zenginleştirme, platform, platform hizmetleri alanında ise yolun henüz başındayız.
Başarılı bir denizcilik politikası geliştirmek için Hollanda, Japonya ve Çin gibi ülkelerin başarısının ardındaki sırra vakıf olmamız gerekir. Bu ülkelerde “Denizcilik” bir lokomotif sektör olarak belirlenmiş ve belirli hedefler konarak ilerleme sağlanmıştır. Bu kapsamda, denizcilik ile ilgili organize bir yönlendirmeye ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Ülkemizde askeri gemilerden, ticari gemilere, balıkçı gemilerinden yolcu gemilerine ortak bir girişim bulunmamaktadır.
Askeri alandaki ihtiyaçlar için bir yandan STM, ASFAT gibi devlet kurumları ile devletçi bir anlayış yürümekte iken bir yandan da özel sektör tersanelerinin gelişmesi beklenmektedir.
Balıkçı gemilerimizin yakıt, makine, hız, taşıma vb… kapasiteleri hâlâ yıllar önce tayin edilen/geleneksel metodlarla belirlenmektedir.
Liman kapasitelerinin artırılması, Liman-Kara-Demiryolu bağlantılarının network haline “BDDK” veya “EPDK” gibi yarı yargısal bir “Denizcilik Enstitüsü” kurulması, üniversitelere ve özel sektöre görev verilerek askeri/ticari gemi inşa alanında yerli ve milli “tip” gemi projelerinin geliştirilmesi, üretimi yapılacak tip projelerin yerlilik oranının artırılması için sanayinin teşvik edilmesi, ürün bazlı firmalara görev verilmesi, gemi inşa maliyetlerini düşürmek adına yasal düzenlemeler yapılması, personel eğitimi için üniversitelere “konu/ihtiyaç bazlı” görev verilmesi, sektörün finansı için kurumla işbirliğinde bulunacak bankalara görev verilmesi, ihracata yönelik teşviklerin ve yasal düzenlemelerin yapılması hususlarında faaliyet göstermesinin çözüm olabileceği değerlendirilmektedir. ‘Denizcilik’ devlet politikası olmalıdır elbette. Asıl soru “bunun nasıl olacağı, devletin ne kadar hangi alanlarda ve nasıl yer alacağıdır”. İnsanların münferit olarak yönetemeyeceği konularda “devlet” kavramı devreye girer. Örneğin; yol, hastane, yardımlaşma, sağlık vb. sektörün gelişmesinde devlet çok etkin yer aldığında ise kendi kurumlarını kurma ve bu kurumlar üzerinden politikasını gerçekleştirme yolunu seçmektedir. Oysaki şu anda ülkemizin ihtiyacı bu değildir. Ülkemizde özel sektörü, insan kaynağı ve finansı ile kendi kendine yürümekte olan bir denizcilik sektörü hâlihazırda mevcuttur.
Şu anda gerek duyulan “devlet politikası” aşağıdaki konuları kapsamalıdır;
– Denizcilik sektörün ihtiyaçlarının anlaşılması
– İhtiyaçların öncelik sıralamasının yapılması
– İhtiyaçların giderilmesi için kısa/orta/uzun vadeli yöntemlerin belirlenmesi
– Bu çözümleri icra edecek kamu/özel/vakıf/birlik kurumlarına görevler verilmesi
– Görevlerin icra edilmesinin izlenmesi ve hedeflerle uyumun kontrol edilmesi
– Başarı düzeyine göre planların yenilenmesi ve düzeltilmesi

Yorgo Saris / Atlas Sea Group Yönetim Kurulu Başkanı
Yorgo Saris‘Kapsamlı ve orta vadeli planlar uygulanmalı’
Dünya denizciliğinin kararlı bir değişim içinde olduğu bu dönemde, ticari alanda rekabet, bu alandaki uluslararası mücadeleyi her geçen gün zorlaştırmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, ülkemizde denizcilik alanında önemli birikimler vardır. Ancak alınması gereken ciddi mesafeler olduğu da ortadadır. Ekonomik gelişmişlik ve kalkınma gayretleri içinde olan ülkemiz açısından; denizcilik alanında da kapsamlı ve orta vadeli planların ve politikaların yapılması ve bunların uygulamaya alınması gerekmektedir. Denizcilik sektörünün gelişimi ile dışa bağımlılığın en aza indirilmesi, istihdamın artması ve nitelikli işsizliğin önlenmesi sağlanabilecektir. Köklü bir denizcilik tarihi ve kültürü olan ulusumuzun, yeni bin yılda gerek coğrafi konumu, gerekse büyüyen ekonomisiyle bu alanda üst sıralara oynaması, imkansız değildir. Türkiye’nin denizcileşmesi konusuna bakacak olursak üç temel noktaya odaklanabiliriz. Bu temel noktalar; toplumun denizcilik kültürünün gelişim seviyesi, denizcilik nosyonu ve ticari kabiliyeti yüksek girişimci insan sayısı, denizciliğe ayırdığımız sermaye ve kolaylaştırıcı kurallardır.
İç saha dış saha güvenliği için, taşımacılık, deniz ürünlerinden faydalanmak, balıkçılık, sayısız menfaat sağlanabilecek bir sektörün bayramlarını şenliklerini kutluyoruz ama yapıyı çatısız bırakıyoruz.
Bence 3 tarafı denizlerle çevrili bir devlet olmamıza rağmen hâlâ denizci bir devlet değiliz. Bunun en büyük sebeplerinden biri eğitimdir. Ülke olarak denizcilik bilincine ancak eğitim ile kavuşabiliriz. Bu bilinç eğitim, tecrübe ve bilgi ile şekillenir. Türkiye’deki üniversitelere baktığımızda aşılanması gereken denizci ruhun denizcilik fakültelerine sayı olarak yansımadığını ve eskiden deniz hukuku olarak ayrı bir bölüm varken şimdi onu koruyamadığımızı görüyoruz. Denizcilik bilinci strateji, politika ve eğitim ile birleşince ortaya çıkacaktır. Tabii bunun için herkesin elini taşın altına koyması gerekmektedir.

Bunu Paylaşın